üstadı olan Muhammed-i Haşimî’de (
AsM
) daha ekmeli
ve daha ezharı bulunur. demek oluyor ki, yakini ifade
eden nev-i vahitteki istikra, hususan kıyas-ı hadsî-i hafî
ianesiyle ve kıyasü’l-evlevînin teyidiyle mu’cizatlarının li-
sanıyla vahdet-i sâniinin bir bürhan-ı bâhiresi olan Mu-
hammed’in (
AsM
) sıdk-ı nübüvvetine şehadet ederler.
İşte bu sırdandır ve nübüvvet-i Muhammediyeye (
AsM
)
mukaddime olmasındandır ki, kur’ân-ı Hakîm ahval-i
enbiyayı kesretle zikrediyor.
İkincisi:
enbiyanın nübüvvet-i Ahmediyeye (
AsM
) işa-
ret ve beşaretleridir. kütüb-i münzele pek çok tahrif ve
tağyir olmakla beraber ehl-i tetkik pek çok işaret ve be-
şaretlerini nakletmişlerdir.
(HaşİYe)
ezcümle, Hüseyin-i Cis-
rî, risalesinde yüz delil kadar tadat ediyor. Burada iktisa-
ren ehline havale ediyoruz.
İKİNCİ ŞUA:
zat-ı nuraniyesine müracaat
.
Mukaddime
delil-i sıdk harika olmak lâzım değildir. resul-i ek-
rem’in (
AsM
) her bir fiilinde ve her bir hâlinde, her bir kà-
linde sıdk lemaan eder. Fakat her hâli harika olmak lâzım
değildir. zira harika izharı tasdik-i müddea içindir. Hacet
olmadığı veya münasip olmadığı vakitte cereyan-ı umu-
miyeye mütabaatle âdâtullahın kavaninine destedad-ı tes-
lim oluyor ve öyle olmak gerektir...
HaşİYe:
Hazret-i İsa (
As
) “İbni İnsan”dan mükerreren bahsediyor. İbni İn-
san, Hazret-i Ahmed (
AsM
) olmak gerektir.
âdâtullahın kavanini:
Allah’ın
âdetleri; Allah’ın tabiata koyduğu
yaratılışa ait kanunlar.
ahval-i enbiya:
peygamberlerin
durumları, nitelikleri, özellikleri.
bahsetmek:
anlatmak.
beşaret:
müjde, muştu, sevindirici
haber.
bürhan-ı bâhire:
büyük ve geniş
delil.
cereyan-ı umumiye:
genel akım.
delil:
şahit, belge, tanık.
delil-i sıdk:
doğruyu gösteren de-
lil, doğru delil.
destedad-ı teslim:
teslim elini ve-
ren, itaat eden, uyan.
ehil:
uzman.
ehl-i tetkik:
dikkatle araştıranlar,
titizlikle inceleyenler.
ekmel:
daha (en, pek) kâmil, mü-
kemmel ve kusursuz olan, en uy-
gun, en olgun, en eksiksiz.
enbiya:
peygamberler.
ezcümle:
bu cümleden, meselâ.
ezhar:
daha açıkta, daha görünür.
hacet:
ihtiyaç, gereklilik.
hâl:
durum, tavır.
harika:
olağanüstü.
haşiye:
dipnot.
havale etmek:
üstüne bırakmak,
ısmarlamak.
hususan:
özellikle.
iane:
yardım.
ibni insan:
insanoğlu.
ifade etmek:
anlatmak.
iktisaren:
kısa tutarak.
istikra:
araştırma, etraflı bilgi edin-
me.
işaret:
gösterme, bildirme.
izhar:
açığa vurma, gösterme.
kàl:
söz.
kesret:
çokluk.
kıyas-ı hadsî-i hafî:
gizli, sezgisel
kıyas.
kıyasü’l-evlevî:
öncekilerle karşı-
laştırma.
kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve sure-
sinde sayısız hikmet ve faydalar
bulunan Kur’ân.
kütüb-i münzele:
vahiy ile Cenab-
ı Hak tarafından indirilmiş mukad-
des kitaplar.
lâzım:
gerek.
lemaan etmek:
parlamak.
lisan:
dil.
mu’cizat:
mu’cizeler, Allah tarafın-
dan verilip, yalnız peygamberlerin
gösterebilecekleri büyük harika iş-
ler.
muhammed-i Haşimî:
Haşimî so-
yundan gelen Hz. Muhammed
(
ASM
).
mukaddime:
öne geçen, önde bu-
lunan; giriş, başlangıç.
mükerreren:
mükerrer olarak,
tekrar olarak, tekrar be tekrar.
münasip:
uygun.
müracaat:
başvuru, baş vur-
ma.
mütabaat:
ittiba etme, birine
tâbi olma, birinin arkasından
gitme, uyma.
nakletme:
aktarma, bildirme.
nev-i vahit:
bir nevi, tek tür.
nübüvvet-i ahmediye:
Hz.
Muhammed’in (
ASM
) peygam-
berliği.
nübüvvet-i muhammediye:
Hz. Muhammed’in (
ASM
) pey-
gamberliği.
resul-i Ekrem:
çok cömert,
kerîm olan peygamber, Hz.
Muhammed (
ASM
).
risale:
küçük kitap, broşür.
sıdk-ı nübüvvet:
peygamber-
liğinin doğruluğu.
sır:
gizli hakikat.
şahadet:
şahit olma, şahitlik,
tanıklık.
tadat etmek:
saymak.
tağyir:
bozma, ifsat etme.
tahrif:
değiştirme, bozma.
tasdik-i müddea:
iddia olunan
şeyin doğrulanması, dava olu-
nan şeyin onaylanması.
teyit:
doğrulama, doğru çıkar-
ma, destekleme.
üstat:
muallim, usta.
vahdet-i sâni:
her şeyi sanatla
yaratan Allah’ın birliği; Allah’ın
sanatında bir ve eşsiz olması.
vakit:
zaman.
yakin:
aksine ihtimal bulun-
mayan kesin ve sağlam bilgi.
zat-ı nuraniye:
nuranî, nurlu,
nurlanmış zat.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
zira:
çünkü.
Ş
uaaT
-
ı
m
arifeTü
’
n
-n
eBî
| 528 |
Eski said dönEmi EsErlEri