İfade
evliyaullah demişler:
p
?p
Fy
n
Ón
ÿr
G ¢p
SÉn
Ør
fn
G p
On
ón
©p
H $G n
‹p
G o
¥o
ôt
£dn
G
.
Yani,
marifetullahın bürhanları nefesler kadar hadsizdir
.
Marifet-i nebînin bürhanları dahi nüfus-i mü’minîn
kadar muhtelif şahsiyetlerle tezahür eder. demek şu en-
fas-ı halâik miktarında ve bu nüfus-i ehl-i iman adedinde
lâyüad bürhanların netice-i yegânesidir.
evet, muvaffak bir nazar kâinatın her zerresinin her
hâlinden vücud-i sânii, hem peygamberin her bir hâl,
kàl, fiilinden sıdk-ı nübüvvetin şuaını görür.
Bir şahıs bir şahsa tamamen benzemediği gibi, fehim
dahi fehme benzemez. delil bir olsa da tarz-ı telâkki ve
tarik-ı tefehhüm ayrı ayrıdır.
İşte şu risalede kelime-i Şahadetin iki kelâmındaki tev-
hid ve nübüvvete dair tarz-ı tefehhüm ve tarik-ı telâkkimi
japon’un eski bir suali münasebetiyle yalnız meslek-i na-
zar noktasında mûcez bir icmal ile yazdım. o maksad-ı
âliyeye uzanan mirac-ı zevkî-i işrakî ve minhac-ı hadsî-i
ilhamî ise tabire sığışmaz.
işaratü’l-i’caz
’da
(1)
Gho
óo
Ñr
YG
¢ o
SÉ s
ædG Én
¡ t
`jn
G =É n
j
ilâahir,
(2)
É n
æ r
d s
õn
f s
É p
‡ m
Ö r
j n
Q »/
a r
º o
à`r
æ`o
c r
¿
p
Gn
h
ilâahir,
(3)
n
¿ƒo
æp
bƒo
j r
ºo
g p
In
ôp
N'
’r
Ép
Hn
h
ilâahir ayetleri beyanında
anlatma.
kàl:
sözlü ifade, konuşma.
kelâm:
söz, cümle.
kelime-i Şahadet:
‹slâm’ın beş
şartından biri. Allah’tan başka ilâh
olmadığına ve Hz. Muhammed’in
(
ASM
) Onun kulu ve elçisi olduğuna
anlatan söz.
keramet:
ermişçesine yapılan iş,
hareket veya söylenen söz, fikir.
lâyüad:
sayısız.
maksad-ı âliye:
yüce ve yüksek
hedef.
marifet-i nebî:
Peygamber Efen-
dimizi tanıma, bilme, öğrenme.
marifetullah:
Allah’ı bilme, tanı-
ma, öğrenme.
melâike:
melekler.
meslek-i nazar:
bakış açısı, akıl
yolu.
minhac-ı hadsî-i ilhamî:
hakikate
ilhama dayalı sür’atli intikal yolu
ile ulaşma.
mirac-ı zevkî-i işrakî:
sezgi ve
manevî keşfe dayalı yükseliş.
mûcez:
kısa ve öz olarak.
muhtelif:
farklı, ayrı; çeşit çeşit.
muvaffak:
uygun.
nam:
ad.
nazar:
bakış, dikkat, kalb gözü.
nefes:
soluk.
neşir:
kitap yazma, basma, çıkar-
ma; herkese duyurma, yayma.
netice-i yegâne:
tek sonuç.
nübüvvet:
peygamberlik.
nüfus-i ehl-i iman:
inanan kimse-
lerin sayıları.
nüfus-i mü’minîn:
inananların ne-
fisleri, mü’minlerin sayıları.
sıdk-ı nübüvvet:
peygamberliğin
doğru oluşu.
sual:
soru; istek, talep.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şahıs:
kişi, birey, fert.
şahsiyet:
kişilik.
şua:
ışın, ışık huzmesi.
tabir:
anlatım, ifade, söz.
tarik-ı tefehhüm:
anlama yolu,
yöntemi.
tarik-ı telâkki:
anlama, kabullen-
me yöntemi, şekli.
tarz-ı tefehhüm:
anlama şekli,
yöntemi.
tarz-ı telâkki:
kabul şekli, anlama
biçimi.
tevhid:
Allah’ın bir olduğunu ka-
bul ve bilme.
tezahür etmek:
ortaya çıkmak,
görünmek.
vücud-i sâni:
sonsuz sanat sahibi
olan Allah’ın varlığı.
zerre:
maddenin en küçük parça-
sı; atom.
adet:
sayı.
ayet:
her bir Kur’ân cümlesi.
beka-i ruh:
ruhun ebedîliği,
sonsuzluğu, ölümsüzlüğü.
beyan:
anlatma, bildirme.
bürhan:
delil, kanıt.
dair:
hakkında.
delil:
kanıt.
derç:
sokma, içine alma.
enfas-ı halâik:
yaratılmış ne-
fisler, kişiler.
evliyaullah:
Allah dostları olan
velîler.
fehim:
anlayış, kavrayış.
fiil:
işleyiş, yapış, hareket.
gayet:
son derece.
hadsiz:
sınırsız.
hakikat:
gerçek, asıl, esas.
hâl:
tavır, durum.
haşir:
kıyametten sonra bü-
tün insanların yeniden diriltilip
bir yerde toplanmaları.
havale:
bir şeyi başkasının üs-
tüne bırakma.
ibaret:
meydana gelen, olu-
şan.
icmal:
özetleme, kısaltma.
ilâahir:
sonuna kadar devam
eden.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile
Eski said dönEmi EsErlEri
| 521 |
Ş
uaaT
-
ı
m
arifeTü
’
n
-n
eBî
1.
Ey insanlar, ibadet ediniz. (Bakara Suresi: 21.)
2.
Eğer indirdiklerimizden herhangi bir şüphe içindeyseniz… (Bakara Suresi: 23.)
3.
Onlar ahirete de kesin olarak iman etmiş kimselerdir. (Bakara Suresi: 4.)