Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 527

göstererek, nübüvvetini ispat ediyor. Ve zaman-ı müs-
takbel, kendi vukuat ve fünunun etvar-ı müdakkikane ile
onun mevkib-i ikbalini istikbal ve lisan-ı hakîmâne ile ir-
şadatına teşekkür ediyor. nev-i beşer kendi muhakkikle-
riyle, bahusus hatib-i beliği –ki, şems gibi kendi kendine
bürhan olan– Muhammed’in (
AsM
) lisan-ı fasihânesiyle
Hak’tan geldiğini ilân ediyor. Ve zat-ı zülcelâl kendi
kur’ân’ının lisan-ı beliğânesiyle ol nebî-i ümmînin fer-
man-ı risaletini cin ve inse işittiriyor.
Hangi kuvvet vardır ki, bu icmaın hükmünü reddetsin?
kimin haddi var, şu ittifaka karşı muhalefet etsin? Han-
gi şüphe var ki, tevatür-i mevcudata karşı dayanabilsin?
BİRİNCİ ŞUA:
enbiya meclisine müracaat
.
İşte, enbiyanın lisan-ı hâlleri şahadet, lisan-ı kàlleri be-
şaret veriyor.
Birincisi:
eğer sahife-i itibar-ı âlemde menkuş olan
âsâr-ı enbiyayı nazar-ı mütalâaya alsan ve tarihin lisanın-
dan nübüvvete dair cereyan eden ahvallerini dinlersen ve
cihetü’l-vahdet-i nübüvveti zaman ve mekânın tesirat-ı
hususiyesinden tecrit edebilsen göreceksin ki, enbiyaya
‘nebî’ dedirtmiş ve nübüvvetlerine medar olmuş olan
esaslar –ki her bir nebî iddia-i nübüvvet ve mu’cizeyi iz-
har ve düstur-i hareketi hukukullah, hukuku’l-ibadı mu-
hafaza ve terk-i menafi-i şahsiye ve ümeme karşı keyfi-
yet-i muameleleri ve ümmetin onlara karşı keyfiyet-i te-
lâkkisi ve zatlarındaki sebeb-i temayüz olan meziyyat gi-
bi medar-ı nübüvvet olan esaslar– evlâd-ı beşerin en ahir
yerinde söyleyen dil.
lisan-ı fasihâne:
düzgün ve güzel
dil.
lisan-ı hakîmâne:
hikmet sahibi
olan birinin dili, anlatımı.
lisan-ı hâl:
hâl dili, tavır, durum.
lisan-ı kàl:
söz ile anlatılan mana,
konuşma dili.
medar:
sebep, vesile.
medar-ı nübüvvet:
peygamberli-
ğin dayanak noktası.
mekân:
yer, mahal.
menkuş:
nakşolunmuş, işlenmiş,
nakış yapılmış.
mevkib-i ikbal:
tâli’li kafile, arzu
edilen cemaat.
meziyyat:
üstünlük vasıfları.
mu’cizat-ı ahmediye:
Peygamber
Efendimizin (
ASM
) gösterdiği mu’ci-
zeler.
mu’cize:
olağanüstü hâl ve hare-
ketler.
muhafaza:
koruma.
muhakkik:
gerçeği araştıran.
muhalefet:
bir düşünce, fiil veya
harekete karşı durma.
müracaat:
başvurma, danışma.
nazar-ı mütalâa:
okuyan, tetkik
eden, düşünen bakış.
nebî:
Allah elçisi, peygamber.
nebî-i ümmî:
ümmî peygamber,
okur-yazar olmayan peygamber,
Hz. Muhammed (
ASM
).
nev-i beşer:
insan soyu, insanlar,
insan türü.
nübüvvet:
nebîlik, peygamberlik.
sahife-i itibar-ı âlem:
dünyanın
önemli ve değerli olan dikkate alı-
nan sayfası.
sebeb-i temayüz:
kendini göster-
me, seçkin hâle gelme sebebi.
şahadet:
şahit olma, şahitlik.
şems:
güneş.
tecrit etmek:
yalnız başına bırak-
mak, soyutlamak.
terk-i menafi-i şahsiye:
kişisel çı-
karların terk edilmesi.
tesirat-ı hususiye:
özel etkileri,
tesirleri.
tevatür-i mevcudat:
varlıkların it-
tifakla verdikleri doğru haber.
ümem:
ümmetler.
ümmet:
hak dine davet etmek
için Allah tarafından kendilerine
peygamber gönderilen ve bu pey-
gambere inanıp bağlanan cemaat,
topluluk.
vukuat:
olaylar.
zaman-ı müstakbel:
gelecek za-
man.
Zat-ı Zülcelâl:
sonsuz büyüklük ve
haşmet sahibi olan zat, Allah.
ahir:
son.
ahval:
hâller, durumlar.
âsâr-ı enbiya:
peygamber
eserleri, izleri, nişanları.
bahusus:
özellikle.
beşaret:
müjde.
beyan:
açıklama.
bürhan:
delil.
cereyan:
akma, akış.
cihetü’l-vahdet-i nübüvvet:
peygamberliğin birlik yönü.
cin:
gözle görünmez, lâtif ci-
simlerden ibaret bir yaratık.
düstur-i hareket:
hareketler-
de uyulacak kaide, esas.
enbiya:
peygamberler.
enva:
çeşitler, türler, neviler.
etvar-ı müdakkikane:
tetkik
edici, inceleyici davranışlar, ta-
vırlar.
evlâd-ı beşer:
insan çocuğu,
nesli.
ferman-ı risalet:
Hz. Muham-
med’in (
ASM
) peygamberliğini
bildiren ayetler.
fünun:
fenler.
had:
hudut, sınır, çizgi.
Hak:
Allah.
hatib-i beliğ:
yerinde ve güzel
söz söyleyen konuşmacı.
hukuku’l-ibad:
kulların kullar
üzerindeki hakları.
hukukullah:
kulların üzerinde
Allah’ın hakları.
hüküm:
yargı.
icma:
bir konu üzerinde fikir
birliğine varma, fikir birliği.
iddia-i nübüvvet:
peygam-
berlik iddiası, Allah’ın elçisi ol-
duğunu dava etme.
ins:
insan, beşer, âdemoğlu.
irşadat:
irşatlar, uyarmalar,
doğru yolu göstermeler.
ispat:
delillendirme.
istikbal:
gelecek zaman.
ittifak:
birleşme, fikir birliği et-
me.
izhar:
açığa vurma, gösterme.
keyfiyet-i muamele:
davranış
durumları.
keyfiyet-i telâkki:
anlayıp,
kabul etme durumu.
lisan:
dil.
lisan-ı beliğâne:
sözü güzel ve
Eski said dönEmi EsErlEri
| 527 |
Ş
uaaT
-
ı
m
arifeTü
n
-n
eBî
1...,517,518,519,520,521,522,523,524,525,526 528,529,530,531,532,533,534,535,536,537,...790
Powered by FlippingBook