Meselâ, tıbba ait teşrih-i beden-i insanî fenni ve
kozmoğrafyaya tâbi Manzume-i Şemsiye fenni, nebatat
ve hayvanata ait fenler gibi bütün fenlerin her birisi, küllî
kaideleriyle o bahsettiği kısımda sâni-i zülcelâl’in o
nevideki nizamında mu’cizat-ı kudretini ve hikmetini ve
(1)
o
¬n
?n
?n
N m
A r
Àn
T s
?o
c n
ø n
°ùr
Mn
G
hakikatini gösteriyor.
• Hem, istikra-i tamme ve tecrübe-i umumî gösteri-
yor, netice veriyor ki;
şer, kubuh, çirkinlik, batıl, fenalık
hilkat-i kâinatta cüz’îdir, maksut değil, tebeîdir ve dolayı-
sıyladır
. Yani, meselâ çirkinlik, çirkinlik için kâinata gir-
memiş; belki, güzelliğin bir hakikati çok hakikatlere inkı-
lâp etmek için, çirkinlik, bir vahid-i kıyasî olarak hilkate
girmiş. Şer, hatta şeytan dahi beşerin hadsiz terakkiyatı-
na müsabaka ile vesile olmak için beşere musallat edil-
miş. Bunlar gibi cüz’î şerler, çirkinlikler, küllî güzellikle-
re, hayırlara vesile olmak için kâinatta halk edilmiş.
İşte, kâinatta hakikî maksat ve netice-i hilkat, istikra-i
tamme ile ispat ediyor ki, hayır ve hüsün ve tekemmül
esastır ve hakikî maksut onlardır. elbette beşer bu kadar
zulmî küfriyatlarıyla zemin yüzünü mülevves ve perişan
ettikleri hâlde, cezasını görmeden ve kâinattaki maksud-i
hakikîye mazhar olmadan dünyayı bırakıp ademe kaça-
mayacak; belki, Cehennem hapsine girecek.
• Hem, istikra-i tamme ile ve fenlerin tahkikatıyla
sabit olmuş ki,
mahlûkat içinde en mükerrem, en ehem-
miyetli, beşerdir
. Çünkü beşer, hilkat-i kâinattaki zahirî
esbap ve neticelerinin mabeynindeki basamakları ve
ti€i düsturların her biri.
kozmo€rafya:
astronomi, astro-
nominin, matematik ve fizi€in yal-
nız temel kavramlarından yararla-
narak en belli başlı olayları ele
alan dalı.
kubuh:
çirkinlik.
küfriyat:
kâfirli€e, küfre sebep
olan işler, sözler.
küllî:
umumî; çok, büyük.
mabeyn:
ara, münasebet, ilişki.
mahlûkat:
yaratılmışlar, yaratık-
lar.
maksat:
kastedilen, istenilen şey,
varılmak istenen nokta, niyet, me-
ram.
maksud-i hakikî:
gerçek maksat,
varılmak istenen asıl sonuç.
maksut:
kastedilen; istenilen şey.
manzume-i şemsiye fenni:
güneş
sistemini konu alan ilim.
mazhar olmak:
nail olmak, şeref-
lenmek, kavuşmak.
meselâ:
misal olarak.
mu’cizat-ı kudret:
kudret mu’ci-
zeleri.
musallat:
aşırı derecede sataşan,
sık sık rahatsızlık veren.
mükerrem:
ikram edilmiş; aziz,
saygıde€er, muhterem.
mülevves:
kirli, pis, murdar.
müsabaka:
yarış, yarışma.
nebatat:
bitkiler.
netice:
sonuç; semere.
netice-i hilkat:
yaratılışın, yaratıl-
manın neticesi, amacı.
nevi:
cins; sınıf; tür.
nizam:
düzen; tertip; usul, yol; kai-
de, kanun.
sabit:
ispat edilmiş, ispatlanmış.
sâni-i Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi olan ve her şeyi sanatla ya-
ratan Allah.
şer:
kötülük.
tâbi:
uyan.
tahkikat:
araştırmalar, soruştur-
malar.
tebeî:
tâbi olan, ona uyan.
tecrübe-i umumî:
genel tecrübe,
deneyim.
tekemmül:
olgunlaşma, kemale
do€ru gitme, kemale erme, mü-
kemmelleşme.
terakkiyat:
ilerlemeler, gelişme-
ler.
teşrih-i beden-i insanî fenni:
bir
insan cesedini parçalara ayırarak
inceleme, otopsi ilmi.
tıp:
hastalıkları tanıyıp iyileştirme
yollarını bulma ilmi.
vahid-i kıyasî:
kıyaslanacak bir
numune, örnek.
vesile:
vasıta; sebep; fırsat.
zahirî:
görünürdeki, görünüşteki.
zemin:
yer; yeryüzü.
zulmî:
zulümle ilgili, zulme ait.
adem:
yokluk.
ait:
ilgili olan.
bahsetmek:
bildirmek, anlat-
mak.
batıl:
boş, beyhude.
beşer:
insan, insanlık, âde-
mo€lu.
cüz’î:
pek az; kıymetsiz,
önemsiz.
dahi:
bile.
ehemmiyetli:
önemli, de€erli.
esas:
asıl, temel.
esbap:
nedenler, sebepler, va-
sıtalar.
fen:
ispatla meydana gelmiş
ilimlere verilen genel ad.
hadsiz:
sınırsız, hudutsuz.
hakikat:
gerçek, asıl.
hakikî:
gerçek, asıl.
halk etmek:
yaratmak.
hayır:
iyilik.
hikmet:
kâinattaki ve yaratı-
lıştaki ‹lâhî gaye.
hilkat:
yaratılış.
hilkat-i kâinat:
kâinatın yara-
tılması.
hüsün:
güzellik, iyilik.
inkılâp etmek:
bir durumdan
di€er duruma geçmek, durum
de€iştirmek.
ispat etmek:
do€ruyu deliller-
le göstermek.
istikra-i tamme:
umumî araş-
tırmalar neticesinde verilen
karar.
kaide:
kural, bir ilmin ihtiva et-
Eski said dönEmi EsErlEri
| 339 |
H
uTBe
-
i
Ş
amiYe
1.
O yarattığı her şeyi en güzel yapandır. (Secde Suresi: 7.)