Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 341

kâinatı zerreden seyyarata kadar, sinek kanadından se-
mavat kandillerine kadar nihayet bir hikmet-i intizam ile
halk eden Hakîm-i zülcelâl’e ve sâni-i zülcemal’e o had-
siz lisanlarla kasem ediyoruz ki; beşer, hiçbir cihetle, bü-
tün enva-ı kâinata muhalif olarak ve küçük kardeşleri
olan sair taifelere zıt olarak, kâinattaki nizama küllî şer-
leriyle muhalefet edip, nev-i beşerde şerrin hayra galebe-
sine binler senede sebep olan o zakkumları yiyip haz-
metmesi mümkün değil.
Bunun imkânı, ancak ve ancak bu farz-ı muhal ile ola-
bilir ki: Beşer, bu âleme emanet-i kübra mertebesinde ve
halife-i rûy-i zemin makamında sair enva-ı kâinata büyük
ve mükerrem bir kardeş olduğu hâlde, en edna, en ber-
bat, en perişan, en muzır ve ehemmiyetsiz, hırsızcasına
ve dolayısıyla bu kâinat içine girmiş, karıştırmış! Bu farz-
ı muhal, hiçbir cihetle kabul olunamaz.
Bu hakikat için, elbette bu yarım bürhanımız netice
veriyor ki, ahirette cennet ve Cehennemin zarurî vücut-
ları gibi, hayır ve hak din istikbalde mutlak galebe ede-
cektir. tâ ki, nev-i beşerde dahi, sair neviler gibi, hayır
ve fazilet galib-i mutlak olacak. tâ beşer de sair kâinat-
taki kardeşlerine müsavi olabilsin ve ‘sırr-ı hikmet-i eze-
liye nev-i beşerde dahi takarrür etti” denilebilsin.
Elhâsıl
: Madem mezkûr kat’î hakikatlerle, bu kâinat-
ta en müntehap netice ve Hâlık’ın nazarında en ehem-
miyetli mahlûk beşerdir. elbette ve elbette ve hayat-ı
bâkiyede cennet ve Cehennemi, bilbedahe beşerdeki
lik.
hazmetmek:
sindirmek.
hikmet-i intizam:
düzenli, inti-
zamlı maksatlar gayeler.
imkân:
olabilecek hâlde bulunma,
mümkün olma.
istikbal:
gelecek, gelecek zaman.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin ta-
mamı, bütün âlemler, varlıklar.
kandil:
sıvı, ya€ ve fitil konularak
yakılan aydınlatma kabı.
kasem etmek:
yemin, and, ahdet-
mek.
kat’î:
şüpheye ve tereddüde ma-
hal bırakmayan, kesin.
küllî:
büyük, çok miktarda.
lisan:
dil.
madem:
de€il mi ki.
mahlûk:
yaratılmış, yaratık.
makam:
manevî mevki.
mertebe:
rütbe, paye.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen, anı-
lan.
muhalefet:
aykırılık, zıtlık, ayrılık.
muhalif::
aykırılık gösteren, uy-
mayan.
mutlak:
kesin; elbette, beheme-
hâl.
muzır:
zararlı.
mükerrem:
ikram edilmiş, saygı
gösterilmiş.
mümkün:
olası, olasılık, olabilir,
imkân dâhilinde, kabil.
müntehap:
seçilmiş, seçkin.
müsavi:
eşit, denk.
nazar:
teveccüh; dikkat.
netice:
sonuç; semere.
nev-i beşer:
insano€lu, insan so-
yu; insanlar.
nevi:
cins; sınıf; tür.
nihayet:
son derece, oldukça.
nizam:
düzen, kanun.
perişan:
acınacak hâlde bulunan,
derbeder.
sair:
di€er, başka.
sâni-i Zülcemal:
bütün güzellikle-
rin gerçek sahibi sonsuz sanatlı
yaratıcı olan Allah.
semavat:
semalar, gökler.
seyyarat:
gezegenler.
sırr-ı hikmet-i ezeliye:
Cenab-ı
Hakkın hikmetinin ezelî sırrı.
şer:
kötülük.
taife:
familya.
takarrür etmek:
karar kılmak; ka-
rar altına alınmak.
vücut:
var olma, var oluş, varlık.
zakkum:
Cehennemde yetişen ve
acı meyvesi Cehennemliklere ye-
dirilecek olan bir a€aç.
zarurî:
zorunlu.
zerre:
maddenin en küçük parça-
sı, molekül, atom.
zıt:
bir şeyin aksi, tersi.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
âlem:
dünya, cihan.
berbat:
fena, kötü.
beşer:
insan, insanlık.
bilbedahe:
açıktan, aşikâr ola-
rak.
bürhan:
do€ru ön hükümler
ile yapılan kıyas.
cihet:
yön, şekil.
edna:
pek aşa€ı, en baya€ı.
ehemmiyetli:
de€erli, önemli.
ehemmiyetsiz:
de€ersiz,
önemsiz.
elbette:
şüphesiz.
elhâsıl:
netice itibarıyla, uzat-
mayalım, kısacası.
emanet-i kübra:
büyük ema-
net, en büyük emanet.
enva-ı kâinat:
var olan şeyle-
rin türleri, varlıkların çeşitleri.
farz-ı muhal:
imkânsızı farz
etme, olmayacak bir şeyi ola-
cakmış gibi düşünme.
fazilet:
üstün meziyetler.
galebe:
üstün gelme.
galebe etmek:
üstün gelmek.
galib-i mutlak:
kesin üstünlük
sa€layan.
hadsiz:
sınırsız.
hak:
gerçek do€ru.
hakikat:
gerçek.
Hakîm-i Zülcelâl:
her şeyi
sonsuz hikmet ve gayelerle
yaratan sonsuz haşmet sahibi
olan Allah.
Hâlık:
yaratıcı Allah.
halife-i rûy-i zemin:
yeryüzü-
nün halifesi.
halk etmek:
yaratmak, mey-
dana getirmek.
hayat-ı bâkiye:
sonsuz ebedî
olan ahiret hayatı.
hayır:
iyi, faydalı; iyilik, güzel-
Eski said dönEmi EsErlEri
| 341 |
H
uTBe
-
i
Ş
amiYe
1...,331,332,333,334,335,336,337,338,339,340 342,343,344,345,346,347,348,349,350,351,...790
Powered by FlippingBook