Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 343

Hem o yeistir ki, kuvve-i maneviyemizi kırmış. Az bir
kuvvetle, imandan gelen kuvve-i maneviye ile, şarktan
garba kadar istilâ ettiği hâlde, o kuvve-i maneviye-i hari-
ka me’yusiyetle kırıldığı için, zalim ecnebiler dört yüz se-
neden beri üç yüz milyon Müslümanı kendilerine esir et-
miş. Hatta bu yeisle, başkasının lâkaytlığını ve füturunu
kendi tembelliğine özür zannedip, “neme lâzım” der,
“Herkes benim gibi berbattır” diye şehamet-i imaniyeyi
terk edip, hizmet-i İslâmiyeyi yapmıyor.
Madem bu derece bu hastalık bize bu zulmü etmiş, bi-
zi öldürüyor; biz de o katilimizden kısasımızı alıp öldüre-
ceğiz.
(1)
$G p
án
ªr
Mn
Q r
øp
e Gƒo
£n
æ`r
?n
J n
kılıcıyla o ye’sin başını
parçalayacağız;
(2)
o
¬t
?o
c o
?n
ôr
ào
j n
’ o
¬t
?o
c o
?n
Q r
óo
j n
’ Én
e
hadisinin ha-
kikatiyle belini kıracağız inşaallah.
Yeis, ümmetlerin, milletlerin seretan denilen en deh-
şetli bir hastalığıdır. Ve kemalâta mâni ve
(3)
»/
H i/
ór
Ñn
Y pq
ø n
X p
ø r
ù o
M n
ór
æp
Y Én
fn
G
hakikatine muhaliftir. kor-
kak, aşağı ve âcizlerin şe’nidir, bahaneleridir, şehamet-i
İslâmiyenin şe’ni değildir. Hususan Arap gibi, nev-i be-
şerde medar-ı iftihar yüksek seciyelerle mümtaz bir kav-
min şe’ni olamaz. Âlem-i İslâm milletleri Arabın metane-
tinden ders almışlar. İnşaallah yine Araplar ye’si bırakıp,
İslâmiyet’in kahraman ordusu olan türklerle hakikî bir
tesanüt ve ittifak ile el ele verip, kur’ân’ın bayrağını dün-
yanın her tarafında ilân edeceklerdir.
ittifak:
fikir birli€i, söz birli€i.
kavim:
millet.
kemalât:
faziletler, iyilikler.
kısas:
suçlunun işledi€i cinayetin
misli bir cezaya çarptırılması.
kuvve-i maneviye:
moral gücü.
kuvve-i maneviye-i harika:
ola-
€anüstü manevî güç, moral; harika
manevî kuvvet.
lâkaytlık:
vurdum duymazlık, ilgi-
sizlik.
madem:
de€il mi ki.
mâni:
geri bırakan, engel olan.
me’yusiyet:
ümitsizlik.
medar-ı iftihar:
iftihar sebebi,
övünme sebebi.
metanet:
sebat, gayret.
muhalif:
karşı, zıt.
mümtaz:
meziyetleriyle başkala-
rından ayrılan, seçkin.
nev-i beşer:
insano€lu, insan so-
yu; insanlar.
rahmet:
Allah’ın kullarını esirge-
mesi, onlara acıyıp ba€ışlaması,
onlara maddî ve manevî nimetler
vermesi, onların günahlarını silme-
si.
seciye:
tabiat, karakter, cibilliyet.
seretan:
kanser.
şark:
do€u.
şe’n:
özellik.
şehamet-i imaniye:
imanın verdi-
€i yi€itlik, kahramanlık.
şehamet-i ‹slâmiye:
‹slâm'ın ka-
zandırdı€ı akla ve mantı€a daya-
nan yi€itlik ve kahramanlık.
tesanüt:
dayanışma, birbirine da-
yanma.
ümmet:
nesil, millet.
yeis (ye’s):
ümitsizlik.
zalim:
acımasız ve haksız davra-
nan.
zan:
zannetme, sanma.
zannetmek:
sanmak.
zulüm:
haksızlık, eziyet, cefa.
âciz:
güçsüz; beceriksiz, kabili-
yetsiz.
Âlem-i ‹slâm:
‹slâm âlemi, ‹s-
lâm dünyası.
bahane:
asıl sebebi gizlemek
için ileri sürülen uydurma se-
bep.
berbat:
fena, kötü.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
derece:
miktar; kadar.
ecnebi:
başka milletten olan.
esir:
tutsak; kul, köle.
fütur:
bezginlik, gevşeklik.
garp:
batı.
hakikat:
gerçek.
hakikî:
gerçek.
hizmet-i ‹slâmiye:
‹slâm’a hiz-
met etme.
hususan:
özellikle.
ilân etmek:
yaymak, duyur-
mak, bildirmek.
inşaallah:
Allah isterse, Allah
dilerse, Allah’ın emri olursa, Al-
lah izin verirse manalarında
kullanılan bir dua.
istilâ etmek:
kapsamak, hük-
mü altına almak.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 343 |
H
uTBe
-
i
Ş
amiYe
1.
Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin! (Zümer Suresi: 53.)
2.
Tamamı elde edilemeyen şeyin, tamamı terk edilmez. (Keşfü’l-Hafâ, 2:196, hadis no: 2258.)
3.
Ben kulumun güzel zannı yanındayım. (Buharî, Tevhid: 15; Tirmizî, Tevbe: 1.)
1...,333,334,335,336,337,338,339,340,341,342 344,345,346,347,348,349,350,351,352,353,...790
Powered by FlippingBook