Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 333

evet meşhurdur ki: “en kat’î fazilet odur ki, düşman-
ları dahi o faziletin tasdikine şahadet etsin.” İşte yüzer
misallerinden iki misal:
Birincisi
: on dokuzuncu asrın ve Amerika kıt’asının
en meşhur feylesofu Mister Carlyle, en yüksek sedasıyla,
çekinmeyerek, feylesoflara ve Hristiyan âlimlerine neşri-
yatıyla bağırarak böyle diyor, eserlerinde şöyle yazmış:
“İslâmiyet gayet parlak bir ateş gibi doğdu. sair dinle-
ri kuru ağacın dalları gibi yuttu. Hem bu yutmak, İslâmi-
yet’in hakkı imiş. Çünkü, sair dinler –fakat kur’ân’ın tas-
dikine mazhar olmayan kısmı– hiç hükmündedir.”
Hem Mister Carlyle yine diyor: “en evvel kulak verile-
cek sözlerin en lâyığı, Muhammed’in (aleyhissalâtü ves-
selâm) sözüdür. Çünkü, hakikî söz, onun sözleridir.”
Hem yine diyor ki: “eğer hakikat-i İslâmiyet’te şüphe
etsen, bedihiyat ve zaruriyat-ı kat’iyede iştibah edersin.
Çünkü, en bedihî ve zarurî bir hakikat ise İslâmiyet’tir.”
İşte bu meşhur feylesof, İslâmiyet hakkında bu şaha-
deti, eserinde müteferrik yerde yazmış.
ikinci misal
: Avrupa’nın asr-ı ahirde en meşhur bir
feylesofu prens Bismarck diyor ki:
“Ben bütün kütüb-i semaviyeyi tetkik ettim. tahrif ol-
malarına binaen, beşerin saadeti için aradığım hakikî
hikmeti bulamadım. Fakat Muhammed’in (aleyhissalâtü
vesselâm) kur’ân’ını umum kütüplerin fevkinde gördüm.
Tevrat, Zebur, ‹ncil ve Kur’ân-ı Ke-
rîm.
kütüp:
kitaplar.
lâyık:
uygun, yakışır, münasip.
mazhar olmak:
nail olmak, şeref-
lenmek.
meşhur:
tanınmış, herkesin bildi€i,
şöhretli.
misal:
benzer, örnek, numune.
müteferrik:
çeşitli.
neşriyat:
basılıp da€ıtılan yazılar,
eserler, makaleler.
saadet:
mutluluk.
şahadet etmek:
şahit olmak; bir
şeyin do€rulu€una inanmak.
şahadet:
bir şeyin do€rulu€una
inanma.
sair:
di€er.
seda:
ses; yankı.
tahrif:
bir metni ilâve ve çıkarma-
larla, farklı manaya gelecek şekle
sokma.
tasdik:
do€rulama; onaylama.
tetkik etmek:
dikkatle araştır-
mak, incelemek.
umum:
bütün, cümle.
zarurî:
mecburî, zorunlu.
zaruriyat-ı kat’iye:
mutlaka kabul
edilmesi gereken zorunlu gerçek.
aleyhissalâtü vesselâm:
“Sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun,” anlamında Peygamberi-
miz
Hz.
Muhammed’in
(a.s.m.)ismini duyunca söylen-
mesi sünnet olan dua.
âlim:
ilim ile u€raşan, ilim ada-
mı.
asr:
yüzyıl, asır.
asr-ı ahir:
son yüzyıl.
bedihî:
delil ve ispata muhtaç
olamayacak derecede açık ve
ortada olan.
bedihiyat:
delil ve ispata ihti-
yacı olmayacak şekilde açık,
meydanda olan şeyler.
beşer:
insan, insanlık, âde-
mo€lu.
binaen:
-den dolayı.
dahi:
bile.
en evvel:
ilk önce.
fazilet:
iyilik, meziyet.
fevkinde:
üzerinde.
feylesof:
felsefe ile u€raşan, fi-
lozof.
hakikat:
gerçek.
hakikat-i ‹slâmiyet:
‹slâm
gerçe€i.
hakikî:
gerçek, asıl.
hiç:
hesaba katılmayacak ka-
dar de€ersiz.
hikmet:
kâinattaki ve yaratı-
lıştaki ‹lâhî gaye.
hükmünde:
yerinde.
iştibah etmek:
şüphelenmek,
şüphe etmek, kuşkulanmak.
kat’î:
şüpheye ve tereddüde
mahal bırakmayan; de€işmez,
vazgeçilmez.
kıt’a:
yer yüzündeki yedi bü-
yük kara parçasından her biri,
ana kara.
kütüb-i semaviye:
semavî ki-
taplar, vahye dayanan, Allah’ın
gönderdi€i kutsal kitaplar;
Eski said dönEmi EsErlEri
| 333 |
H
uTBe
-
i
Ş
amiYe
1...,323,324,325,326,327,328,329,330,331,332 334,335,336,337,338,339,340,341,342,343,...790
Powered by FlippingBook