mağlûp eden japon Başkumandanının İslâmiyet’in hak-
kaniyetine şahadeti de şudur ki:
Hakikat-i İslâmiyet’in kuvveti nispetinde, Müslümanlar
o kuvvete göre hareket etmeleri derecesinde ehl-i İslâm
temeddün edip terakki ettiğini tarih gösteriyor. Ve ehl-i
İslâm’ın hakikat-i İslâmiyede zaafiyeti derecesinde tevah-
huş ettiklerini, vahşete ve tedenniye düştüklerini ve her-
cümerç içinde belâlara, mağlûbiyetlere düştüklerini tarih
gösteriyor. sair dinler ise bilakistir. Yani, salâbet ve ta-
assuplarının zaafiyeti nispetinde temeddün ve terakki et-
tikleri gibi, dinlerine salâbet ve taassuplarının kuvveti de-
recesinde de tedenni ve ihtilâllere maruz kaldıklarını ta-
rih gösteriyor. Şimdiye kadar zaman böyle geçmiş.
Hem, Asr-ı saadetten şimdiye kadar hiçbir tarih bize
göstermiyor ki; bir Müslümanın muhakeme-i akliye ile ve
delil-i yakinî ile ve İslâmiyet’e tercih etmekle, eski ve ye-
ni ayrı bir dine girdiğini tarih göstermiyor. Avamın delil-
siz, taklidî bir surette başka dine girmesinin bu meselede
ehemmiyeti yok. dinsiz olmak da başka meseledir. Hâl-
buki, bütün dinlerin etbaları ise, hatta en ziyade dinine
taassup gösteren İngilizlerin ve eski rusların, muhake-
me-i akliye ile İslâmiyet’e dâhil olduklarını ve günden gü-
ne, bazı zaman takım takım kat’î bürhan ile İslâmiyet’e
girdiklerini tarihler bize bildiriyorlar.
(HaşİYe)
ma; tasdik etme, bir öneriyi uygun
bulma; sunulan bir hediyeyi alma;
alıp kullanma; uygun bulma, mu-
vafakat, tasvip; be€enme; gönlü
yatma.
kat’î bürhan:
şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan, kesin
delil ve do€ru ön hükümler ile ya-
pılan kıyas.
komünistlik:
bütün serveti devlet
elinde toplayan, dini yok edip
maddeci felsefeyi din gibi yerleş-
tirmeye çalışan rejim.
ma€lûbiyet:
yenilgi, boyun e€me,
bir kuvvetlinin idaresi altında bu-
lunuş.
ma€lûp etmek:
yenmek, kendisi-
ne galip gelmek.
maruz:
tesiri altında.
mektep:
ilim ve irfan ö€renilen
yer, okul.
mesele:
konu.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen, anı-
lan.
muhakeme-i akliye:
aklî muha-
keme, karar vermek için akılla iyi
düşünme, hüküm verme.
muhakeme-i akliye:
aklî muha-
keme, karar vermek için akılla iyi
düşünme, hüküm verme.
nispet:
oran.
nispetinde:
oranında.
şahadet:
şahit olma, şahitlik, ta-
nıklık.
sair:
di€er, başka.
salâbet:
dayanma, sebat.
şimal:
kuzey yönü.
suret:
biçim, şekil.
taassup:
aşırı ba€lılık, aşırı taraf-
tarlık.
taklidî:
taklitle.
tedenni:
aşa€ı düşme, alçalma,
gerileme.
temeddün etmek:
medenîleş-
mek, medenî olmak.
temeddün:
medenîleşme, mede-
nî olma.
terakki etmek:
ilerlemek, geliş-
mek; ilim, sanat ve teknik gibi
alanlarda ilerleme, daha yüksek
bir seviyeye gelmek.
terakki etmek:
ilim, sanat ve tek-
nik gibi alanlarda ilerlemek, daha
yüksek bir seviyeye gelmek.
tercih etmek:
bir şeyi di€erlerin-
den üstün tutmak, seçmek.
tevahhuş etmek:
yalnızlaşmak,
vahşîleşmek.
vahşet:
yabanîlik, medeniyetin
zıddı.
zaafiyet:
zayıflık, güçsüzlük.
ziyade:
çok, fazla.
zuhur:
görünme, meydana çıkma.
asr-ı saadet:
Peygamberimiz
Hz. Muhammed’in (a.s.m.) pey-
gamber olarak dünyada bu-
lundu€u devir.
avam:
kültürlü, yüksek taba-
kadan olmayan; halkın büyük
kısmı.
belâ:
musibet, sıkıntı.
bilakis:
aksine, tersine, tam
tersi.
dâhil olmak:
içine girmek, ka-
tılmak.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
dehşetli:
korkutucu, müthiş.
delil:
bir davayı, meseleyi is-
pata yarayan şey, bürhan,
beyyine.
delil:
şahit, belge.
delil-i yakin:
kesin delil.
ehemmiyet:
önem, kıymet,
de€er.
ehl-i ‹slâm:
‹slâm toplulu€u,
Müslümanlar.
etba:
tâbi olan, uyan.
hakikat-i ‹slâmiye:
‹slâm’ın
gerçe€i, özü.
hakikat-i ‹slâmiyet:
‹slâmiyet
gerçe€i, özü.
hakkaniyet:
hak ve adalete
uygunluk.
hâlbuki:
oysa ki.
harb-i umumî:
dünya savaşı.
haşiye:
dipnot.
hercümerç:
karışıklık, karma-
karışık olma, allak bullak.
ihtilâl:
isyan, ayaklanma, baş
kaldırma.
istibdad-ı mutlak:
hiç bir hak
ve hürriyeti tanımayan tam
baskı, tam diktatörlük.
kabul:
katına, yanına alma;
içeri alma; razı olma, bir şeye
isteyerek veya istemeyerek
razı olma; iş ve ziyaret için ge-
lenleri yanına alma, katına al-
HaşİYe:
İşte bu mezkûr davaya bir delil şudur ki: İki dehşetli harb-i
umumînin ve şiddetli bir istibdad-ı mutlakın zuhuruyla beraber, bu davaya
kırk beş sene sonra şimalin İsveç, norveç, Finlandiya gibi küçük devletleri
kur’ân’ı mekteplerinde ders vermek ve kabul etmek ve komünistliğe,
Eski said dönEmi EsErlEri
| 327 |
H
uTBe
-
i
Ş
amiYe