Her kelimesinde bir hikmet buldum. Bunun gibi, beşerin
saadetine hizmet edecek bir eser yoktur. Böyle bir eser
beşerin sözü olamaz. Bunu, “Muhammed’in (aleyhissalâ-
tü vesselâm) sözüdür” diyenler, ilmin zaruriyatını inkâr
etmiş olurlar. Yani, kur’ân Allah kelâmı olduğu, bedihî-
dir.”
İşte Amerika ve Avrupa’nın zekâ tarlaları, Mister Carl-
yle ve Bismarck gibi böyle dâhî muhakkikleri mahsulât
vermesine istinaden, ben de bütün kanaatimle derim ki:
Avrupa ve Amerika İslâmiyet’le hamiledir; günün bi-
rinde bir İslâmî devlet doğuracak. nasıl ki osmanlılar
Avrupa ile hamile olup bir Avrupa devleti doğurdu.
ey Cami-i emevî’deki kardeşlerim ve yarım asır son-
raki âlem-i İslâm camiindeki ihvanlarım! Acaba baştan
buraya kadar olan mukaddemeler netice vermiyor mu ki,
istikbalin kıt’alarında hakikî ve manevî hâkim olacak ve
beşeri dünyevî ve uhrevî saadete sevk edecek, yalnız İslâ-
miyet’tir ve İslâmiyet’e inkılâp etmiş ve hurafattan ve
tahrifattan sıyrılacak İsevîlerin hakikî dinidir ki, kur’ân’a
tâbi olur, ittifak eder.
İkinci Cihet
Yani, maddeten İslâmiyet’in terakkisinin kuvvetli se-
bepleri gösteriyor ki, maddeten dahi İslâmiyet istikbale
hükmedecek. Birinci Cihet, maneviyat cihetinde terak-
kiyatı ispat ettiği gibi, bu İkinci Cihet dahi maddî terak-
kiyatı ve istikbaldeki hâkimiyetini kuvvetli gösteriyor.
âlem-i ‹slâm:
‹slâm âlemi, ‹slâm
dünyası.
aleyhissalâtü vesselâm:
“Salât ve
selâm onun üzerine olsun,” anla-
mında Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed’in (a.s.m.)ismini duyunca
söylenmesi sünnet olan dua.
avrupa:
Avrupa, fikir hayatımızda
co€rafî özelliklerden ziyade; din,
kültür, medeniyet, v.b. yönlerden
belli bir zihniyeti ve fikri temsil
eder.
bedihî:
delil ve ispata muhtaç ola-
mayacak derecede açık ve ortada
olan.
beşer:
insan, insanlık, âdemo€lu.
Cami-i Emevî:
Şam’daki Emeviye
Camii.
cihet:
görüş, görüş açısı; yön.
dâhî:
son derece zeki, anlayışlı,
uyanık, deha sahibi.
dünyevî:
dünyaya ait.
hakikî:
gerçek, asıl.
hâkim olmak:
hükmetmek, hük-
mü altına almak.
hâkimiyet:
hükmetmek, hükmü
altına almak.
hamile:
gebe.
hikmet:
kâinattaki ve yaratılıştaki
‹lâhî gaye.
hükmetmek:
hükmü altına al-
mak, sözünü geçirmek.
hurafat:
batıl inanışlar.
ihvan:
kardeşler; sadık, samimî,
candan dostlar.
ilmin zaruriyat:
ilmen kabul edil-
mesi zorunlu olan şeyler.
inkâr etmek:
reddetmek, tanıma-
mak, kabul ve tasdik etmemek.
inkılâp etmek:
bir hâlden di€er
hâle geçmek, hâl de€iştirmek.
‹sevî:
Hz. ‹sa’ya ait, onunla ilgili; Hz.
‹sa’nın
‹slâmî:
‹slâm'a uygun.
ispat etmek:
do€ruyu delillerle
göstermek.
istikbal:
gelecek, gelecek zaman.
istinaden:
dayanarak, delil kabul
ederek.
ittifak etmek:
fikir birli€i etmek,
uyuşmak; birleşmek.
kanaat:
görüş, fikir.
kelâm:
‹lâhî söz, ‹lâhî emir, va-
hiy.
kıt’a:
memleket, ülke.
maddeten:
maddî olarak.
maddî:
para, mal vb. şeylerle
ilgili.
mahsulât:
ürünler.
manevî:
fikrî, hissî; inanç yö-
nünden.
maneviyat:
ruha, hisse, inan-
ca ait şeyler; moral kuvveti.
mister Carlyle:
(1795-1881) Es-
ki de€erler üzerine yeni bir dü-
zen kurulaca€ını ve bunun Al-
manya’da ve ‹slâm'da gerçek-
leşece€ini söyleyen ‹skoç ya-
zarıdır. Carlyle’ın Fransız Devri-
mi adlı büyük bir eseri vardır.
Chartism, Kahramanlar, Geç-
miş ve Bugün adlı eserlerinde
tarihi yüceltirken kapitalizme
karşı çıktı.
muhakkik:
gerçe€i araştırıp
bulan.
mukaddeme:
başta ve asıl
maksada girmeden önce söy-
lenen ilk söz.
netice:
sonuç; öz, özet.
saadet:
mutluluk, bahtiyarlık,
mes’ut olma.
sevk etmek:
göndermek; yol-
lamak, ulaştırmak.
tâbi olmak:
boyun e€mek uy-
mak, itaat etmek.
tahrifat:
bozmalar, de€iştir-
meler.
terakki:
ilerleme, gelişme.
terakkiyat:
ilerlemeler, geliş-
meler.
uhrevî:
ahirete ait.
zekâ:
insanın düşünme, akıl
yürütme, anlama, yargılama,
çözme ve sonuç çıkarma kabi-
liyetlerinin tamamı.
H
uTBe
-
i
Ş
amiYe
| 334 |
Eski said dönEmi EsErlEri