Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 331

Yetmiş birde fecr-i sadıkı başladı veya başlayacak. eğer
bu fecr-i kâzip de olsa, otuz-kırk sene sonra fecr-i sadık
çıkacak.
evet, hakaik-ı İslâmiyet’in mazi kıt’asını tamamen isti-
lâsına sekiz dehşetli mânialar mümanaat ettiler:
Birinci, ikinci, üçüncü mâniler
: ecnebilerin cehli
ve o zamanda vahşetleri ve dinlerine taassuplarıdır. Bu
üç mâni, marifet ve medeniyetin mehasini ile kırıldı, da-
ğılmaya başlıyor.
Dördüncü ve beşinci mâniler
: papazların ve ruhanî
reislerin riyasetleri ve tahakkümleri; ve ecnebilerin körü
körüne onları taklit etmeleridir. Bu iki mâni dahi, fikr-i
hürriyet ve meyl-i taharri-i hakikat nev-i beşerde başla-
masıyla zeval bulmaya başlıyor.
Altıncı, yedinci mâniler
: Bizdeki istibdat ve şeriatın
muhalefetinden gelen sû-i ahlâkımız mümanaat ediyor-
dular. Bir şahıstaki münferit istibdat kuvveti şimdi zeval
bulması, cemaat ve komitenin dehşetli istibdatlarının
otuz-kırk sene sonra zeval bulmasına işaret etmekle ve
hamiyet-i İslâmiyenin şiddetli feveranıyla sû-i ahlâkın çir-
kin neticeleri görülmesiyle, bu iki mâni de zeval buluyor
ve bulmaya başlamış. İnşaallah tam zeval bulacak.
Sekizinci mâni
: Fünun-i cedidenin bazı müspet me-
saili, hakaik-ı İslâmiyenin zahirî manalarına muhalif ve
muarız tevehhüm edilmesiyle, zaman-ı mazideki istilâsı-
na bir derece set çekmiş.
mesail:
meseleler.
meyl-i taharri-i hakikat:
gerçe€i
araştırma meyli, hakikati araştır-
ma iste€i.
muarız:
karşı çıkan, muhalif.
muhalefet:
karşı gelme, kabul et-
meme.
muhalif:
aykırılık gösteren, uyma-
yan.
mümanaat etmek:
mâni olmak,
engel olmak, yapılmasını engelle-
mek, önlemek.
münferit:
başka bir şeyle ba€lı
bulunmayan, yalnız olan, kendi
başına.
müspet:
do€rulu€u anlaşılmış, is-
patlanmış; olumlu.
nev-i beşer:
insanlık.
papaz:
Hristiyan din adamı, rahip.
riyaset:
reislik, baş olma, başkan-
lık.
ruhanî reis:
‹slâm dışındaki dinle-
rin din adamları başkanı.
şahıs:
kişi, kimse, fert.
şeriat:
ayet ve hadislerle, kıyas, ic-
ma-ı ümmet ve büyük mezhep
imamlarının içtihatları üzerine ku-
rulan ‹slâm dini kuralları, ‹slâm şe-
riatı, şer-i şerif.
set çekmek:
engel olmak.
sû-i ahlâk:
ahlâk kötülü€ü, kötü
ahlâk.
taassup:
kendi din ve milliyetini
çok üstün tutarak başka din ve
milliyetten olanlara kin, nefret ve
düşmanlık gösterme.
tahakküm:
zorbalık etme, zorla
hükmetme, hükmü altına alma.
taklit etmek:
başkasının fikir ve
görüşlerine körü körüne uymak,
onun gibi hareket etmek.
tamamen:
büsbütün; eksiksiz ve
tam olarak, mükemmel biçimde.
tevehhüm etmek:
gerçekte var
olmayanı var kabul etmek.
vahşet:
medeniyetten uzak oluş.
zahirî:
görünen, görünürdeki, gö-
rünüşteki.
zaman-ı mazi:
geçmiş zaman.
zeval bulmak:
sona ermek, yok
olmak.
cehil:
cahillik, bilmezlik, ilim-
den mahrum olmaklık.
cemaat:
bir mezhebe veya bir
dine ba€lı olanların oluşturdu-
€u topluluk, hey’et.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ecnebi:
başka milletten olan;
başka ülke.
fecr-i kâzip:
yalancı şafak.
fecr-i sadık:
do€ru şafak.
feveran:
taşma, coşma, gale-
yan.
fikr-i hürriyet:
hürriyet fikri.
fünun-i cedide:
yeni fenler,
ilimler.
hakaik-ı ‹slâmiye(t):
‹slâmiye-
tin gerçekleri, esasları.
hamiyet-i ‹slâmiye:
‹slâmiyet
için ‹slâmî gayeler u€runa fe-
dakârlıkta bulunma, çalışma.
inşaallah:
Allah isterse, Allah
dilerse, Allah izin verirse.
istibdat:
hak ve hukuku tanı-
mama, keyfî uygulama, zulüm
ve tahakküm.
istilâ:
üste çıkma, üstün gel-
me.
kıt’a:
memleket, ülke.
komite:
siyasî bir amaç için bir
araya gelenlerin gizli veya açık
cemiyeti.
mâni:
meneden, geri bırakan,
alıkoyan, engel olan.
mânia:
meneden şey, engel,
özür, zorluk.
marifet:
ustalık, hüner, maha-
ret, sanat.
mazi:
geçmiş zaman.
medeniyet:
ilim, teknik, sana-
yi ve ticaretin nimetlerinden
gerçek anlamda yararlanarak,
bolluk, güvenlik ve rahatlık
içinde yaşayış.
mehasin:
güzellikler, hüsün-
ler, iyilikler.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 331 |
H
uTBe
-
i
Ş
amiYe
1...,321,322,323,324,325,326,327,328,329,330 332,333,334,335,336,337,338,339,340,341,...790
Powered by FlippingBook