veriyorum ki, risale-i nur’un her bir kitabı bir said’dir.
siz hangi kitaba baksanız, benimle karşı karşıya görüş-
mekten on defa ziyade hem faydalanır, hem hakiki bir
surette benimle görüşmüş olursunuz. Ben şuna karar
vermiştim ki, Allah için benimle görüşmek isteyenleri,
görüşmediklerine bedel, her sabah okuduklarıma, duala-
rıma dâhil ediyorum ve etmekte devam edeceğim.”
Şimdi bir iki aydır üstadımız bir hizmetkârıyla dahi ko-
nuşamıyor. konuştuğu vakit bir hararet başlıyor. Bunun
hikmetini bir ihtara binaen söyledi ki:
“risale-i nur bana hiç ihtiyaç bırakmıyor. konuşmaya
lüzum kalmadı. Hem ben âciz şahsımla, binler dostlarım-
dan yirmi otuz dostla konuşabilirim. Yirmi adamın hatırı
için binler adamın hatırını rencide etmemek için konuş-
maktan men edildim ihtimali kavidir. Hususî görüşmedi-
ğim için mazur görsünler. Hatta bayramda musafaha et-
mek ve ona bakmaya tahammül edemiyor.
(HaşİYe)
onun
için hatırları kırılmasın.”
ì®í
Emirdağ Lâhikası – ıı | 789 |
rencide etme:
incitme, kırma, gü-
cendirme.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tab:
basım.
tahammül:
yüklenme, yüke kat-
lanma.
ziyade:
çok, fazla.
HaşİYe:
Şimdi hem Ankara, hem İstanbul, hem samsun, hem Antalya
risale-i nur’un neşrine başladığı cihetle, gizli din düşmanı komiteler o
neşriyata karşı bir evham vermemek için, şimdilik has dostları da kabul
etmemeye mecbur oldu; tâ
Sözler
’in tab'ı tamam oluncaya kadar.
bedel:
karşılık.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
cihet:
yön.
dâhil:
içine girme, sokma.
defa:
kere, kez, yol.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
evham:
kuruntular.
hakikî:
gerçek, sahici.
hararet:
sıcaklık.
haşiye:
dipnot.
hikmet:
İlahî gaye, yüksek
bilgi.
hizmetkâr:
hizmet yapan
kimse, hizmetçi.
hususî:
özel.
ihtar:
dikkat çekme, hatır-
latma, uyarı.
ihtimal:
olabilirlik.
kavi:
kuvvetle muhtemel.
mazur:
özürlü, özrü olan.
men:
yasak etme, engelleme.
musafaha:
selam vermek ve
sevgisini göstermek üzere bir-
birine el uzatma.
neşir:
yayma, dağıtma, saçma;
yayım.