Emirdağ Lâhikası - page 798

akşamdan ertesi gününün sabahına kadar hizmetçileri
dahi yanına kabul etmemesi öyle bir hakikattir ki, bu ka-
dar zahir ve gözle görünen bu hakikat karşısında başka
bir söz söylemeye lüzum yoktur. üstadımız said nur-
sî’nin eskiden beri bir fıtrî seciyesidir ki, inziva ve insan-
larla zaruret olmadıkça görüşmemek bir düstur-i hayatı
olmuştur. Hatta, hayatta kalan tek bir kardeşini dahi, ya-
kın bir şehirde iken otuz seneden beri görmediği hâlde,
görüşmek için yanına çağırmamıştır. Hem hizmetçileri
de akşamdan ertesi gün sabaha kadar şiddetli bir zaruret
olmadıkça odasına girememektedirler. Şiddetli hastalığı
ve görüşmeye tahammülü olmaması sebebiyle, hariçten
gelen çok dostlarının hatırlarını incitip, görüşmeden ge-
ri çeviriyor. üstadımızla otuz seneden beri alâkadar olup
dostane vaziyet gösteren zabıtaya asayiş noktasında ri-
sale-i nur’la pek ehemmiyetli harika hizmeti sabit olan
üstadımızın bütün hâli mahkemelerce medar-ı tedkik ol-
makla hiçbir hâli zabıtaca gizli kalmadığından, bazı gizli
din düşmanlarının onun hakkındaki uydurmalarıyla otuz
senelik bir müşahedeye dayanan müspet kanaati bozma-
mak, hukuk-i umumiyeyi temine çalışanların vazifeleri ik-
tizasıdır.
3.
üstadımız hastadır, hatta Cumaya dahi çıkama-
maktadır. Ara sıra hava almaya pek ziyade muhtaç olu-
yor. Bu sebepten, pek nadir olarak kendine mahsus bir
odası bulunan ve otuz sene evvel on sene ikamet ettiği
Barla köyüne gider, bir müddet kalır, gelir. Bazan da bu-
rada, yaz mevsiminde insanların bulunmadığı, şehrin
alâkadar:
ilgili, ilişkili, münasebetli,
bağlı.
asayiş:
emniyet, kanun ve nizam
hakimiyetin sağlanması.
dostâne:
dostlukla, dostça.
düstur-i hayat:
hayat kanunu, ha-
yat kaidesi.
ehemmiyetli:
önemli.
evvel:
önce.
fıtrî:
tabiî, doğal.
hakikat:
gerçek, doğru.
hariç:
dışarıda.
harika:
olağanüstü.
hizmet:
görev, vazife.
| 798 | Emirdağ Lâhikası – ıı
ikamet:
oturma, bir yerde
kalma.
iktiza:
gerek, lüzum.
inziva:
bir köşeye çekilme, tek
başına yaşama, dünya işlerin-
den vaz geçme, dünyadan el-
etek çekme.
kanaat:
inanç, inanış.
medar-ı tetkik:
araştırma se-
bebi.
muhtaç:
gerek duyan.
müddet:
süre, zaman.
müspet:
olumlu.
müşahede:
gözlem.
nadir:
seyrek, az, ender bulu-
nan.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sabit:
ispat edilmiş, ispatlan-
mış.
seciye:
karakter, huy, tabiat.
tahammül:
katlanma, hoş
davranma.
temin:
sağlama.
Üstad:
Bediüzzaman Said
Nursî.
vazife:
görev.
vaziyet:
durum.
zabıta:
şehir güvenliğini sağ-
lamakla vazifeli bulunan idare,
polis.
zahir:
açık, aşikâr.
zaruret:
zorunluluk, mecburi-
yet.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
1...,788,789,790,791,792,793,794,795,796,797 799,800,801,802,803,804,805,806,807,808,...1032
Powered by FlippingBook