“Şimdi size lâiklik telâkkimizden de bahsetmek istiyo-
rum. lâiklik bir taraftan din ile siyasetin birbirinden ayrıl-
ması, diğer taraftan ise vicdan hürriyeti manasına gelir.
din ile siyasetin kat’î surette birbirinden ayrılması esasın-
da en küçük tereddüde dahi tahammülümüz yoktur.
“Vicdan hürriyeti bahsine gelince: türk milleti Müslü-
mandır. Ve Müslüman olarak kalacaktır. evvelâ kendine
ve gelecek nesillere dinini telkin etmesi, onun esasını ve
kaidelerini öğretmesi, ebediyen Müslüman kalmasının
münakaşa götürmez bir şartıdır. Hâlbuki mekteplerde
din dersi olmayınca, evlâdına kendi dinini telkin etmek
ve öğretmek isteyen vatandaşlar bu imkânlardan mah-
rum edilmiş olurlar. Müslüman çocuğu, dinini öğrenmek
gibi pek tabiî bir haktan mahrum edilmemek icap eder.
Böyle mahrumiyet ve imkânsızlık vicdan hürriyetine uy-
gundur denilmez. Bu itibarla orta mekteplerimize din
dersleri koymak, yerinde bir tedbir olacaktır.
“dinsiz bir cemiyetin, bir milletin pâyidar olabileceği-
ne inanmıyoruz. en ileri milletlerin dahi din ile siyaset ve
dünya işlerini birbirinden ayırdıktan sonra ne derece din-
lerine bağlı kaldıklarını biliyoruz. Bugünkü seviye ile asil
milletimize taassup isnadı reva görülemez. Milletimiz di-
nine sımsıkı bağlı olduğu kadar, umumiyetle dini en te-
miz duygularla benimsemektedir. İslâmlık, milletimizin
vicdanında en musaffâ seviyesini bulmuştur. Müslüman-
lığı ve onun esaslarını, farizalarını ve kaidelerini kifa-
yetle telkin edip öğretecek öğretmenlerimizin yetiştiril-
mesine ayrıca gayret sarf edilecektir. gelecek sene lise
asil:
soylu.
bahis:
konu.
cemiyet:
topluluk, birlik.
ebediyen:
ebedî olarak, sonsuza
kadar.
evlât:
çocuklar.
evvelâ:
öncelikle.
fariza:
farz, Allah’ın emri.
icap:
gerek, lüzum.
imkân:
olabilirlik, olanak.
isnat:
dayandırma.
itibar:
bakımdan, sebepten.
kaide:
kural, esas, düstur.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
kifayet:
kâfi miktarda olma, yeter,
yetişme, yetme, yeterlilik.
| 806 | Emirdağ Lâhikası – ıı
lâiklik:
din ve devlet işlerini
birbirinden ayıran, her türlü
inanç sahibine karşı tarafsız
olarak din ve vicdan hürriye-
tini sağlayan sistem, lâisizm.
mahrum:
yoksun.
mahrumiyet:
mahrumluk, di-
lediğini, istediğini elde ede-
meme, nasipsizlik, hissesizlik.
mana:
anlam.
mektep:
okul.
musaffa:
safîleşmiş, yabancı
maddelerden arınmış, süzül-
müş.
münakaşa:
tartışma.
nesil:
kuşak, soy, zürriyet.
payidar:
iyice yerleşmiş, sü-
rekli, kalıcı, sabit, kaim, de-
vamlı.
reva:
yakışır, uygun, yerinde,
lâyık, şayan.
sarf:
harcama.
seviye:
derece, mertebe.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şart:
koşul.
taassup:
aşırı bağlılık, aşırı ta-
raftarlık, fanatizm.
tabiî:
tabiatı gereği olan, nor-
mal, alışılmış, olağan.
tahammül:
katlanma, hoş
davranma.
tedbir:
önlem, yol, çare.
telâkki:
anlama, anlayış, gö-
rüş.
telkin:
fikir aşılama, öğüt
verme, zihinde yer ettirme,
kulağına koyma.
tereddüt:
kararsızlık, şüphede
kalma.
umumiyet:
genellik.
vicdan:
insanın içindeki, iyiyi
kötüden ayırabilen, iyilik et-
mekten lezzet duyan ve kö-
tülükten elem alan manevî
his.