Emirdağ Lâhikası - page 816

büyük bir faydası dokunabilir. Bu cihetten biz, demok-
ratları iktidar yerinde muhafaza etmeye kur’ân menfa-
atine kendimizi mecbur biliyoruz. onlardan hayır bekle-
mek değil, belki dehşetli, baştaki iki cereyana siyasetle-
rince muarız oldukları için, onların az bir kısmı dine ver-
dikleri zararı, vücudun parçalanmasına bedel, yalnız bir
parmağı kesmek gibi pek cüz’î bir zararla pek küllî bir za-
rardan kurtulmamıza sebep oluyorlar bildiğimizden, o ik-
tidar partisinin lehinde ehl-i dini yardıma davet ediyoruz.
Ve dinde lâubalî kısmını dahi cidden îkaz edip “Aman,
çabuk hakikat-i İslâmiyeye yapışınız!” ihtar ediyoruz ki,
vatan ve millet ve onların hayatı ve saadeti, hakaik-ı
kur’âniyeye dayanmak ve bütün âlem-i İslâm’ı arkasında
ihtiyat kuvveti yapmak ve uhuvvet-i İslâmiye ile 400 mil-
yon kardeşi bulmak ve Amerika gibi din lehinde ciddî ça-
lışan muazzam bir devleti kendine hakikî dost yapmak,
iman ve İslâmiyetle olabilir. Biz bütün nurcular ve
kur’ân hizmetkârları onlara hem haber veriyoruz, hem
İslâmiyete hizmete muvaffakiyetlerine dua ediyoruz.
Hem de rica ediyoruz ki, bu memleketin bir ehemmiyet-
li mahsulü ve vatanda ve şimdi âlem-i İslâm’da pek bü-
yük faydası ve hizmeti bulunan risale-i nur’u müsadere-
lerden kurtarıp neşrine hizmet etsinler. Bu vatandaki
dindarları kendine taraftar etsinler. Ve selâmeti bulsun-
lar.
SaidNursî
ì®í
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
bedel:
karşılık.
cereyan:
akım, fikir, sanat veya
siyaset hareketi.
cidden:
ciddî olarak, gerçek ola-
rak.
ciddî:
gerçek olarak, hakikaten.
cihet:
yön.
cüz’î:
küçük, az.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
dindar:
dinin emirlerini yerine ge-
tiren.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i din:
dindar, dinine bağlı, din-
dar olanlar.
haber:
bilgi, bilgilendirme.
hakaik-ı kur’âniye:
Kur’ân ait
| 816 | Emirdağ Lâhikası – ıı
olan ve ondan gelen gerçek-
ler.
hakikat-ı islâmiye:
İslâmi-
yet’e ait hakikat.
hakikî:
gerçek.
hizmet:
uğraşma, çalışma.
hizmetkâr:
hizmet yapan
kimse, hizmetçi.
ihtar:
dikkat çekme, hatır-
latma, uyarı.
ihtiyat:
yedek, zor şartlar ve
günler için saklanan.
ikaz:
uyarı.
iktidar:
hükümet idaresini
elde bulundurma.
iman:
inanç, itikat.
küllî:
umumî, genel.
lâubalî:
aşırı samimî, teklif-
sizce.
leh:
fayda, taraf.
mahsul:
ürün.
menfaat:
fayda.
muarız:
muhalefet eden, karşı
çıkan, muhalif.
muazzam:
çok fazla, büyük.
muhafaza:
koruma.
muvaffakıyet:
başarı.
müsadere:
toplatma, elden
alma.
neşir:
yayım, yayın.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine
taraftar olan, Risale-i Nur’ları
okuyup neşreden kimse.
parti:
siyasî kuruluş.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
saadet:
mutluluk.
selâmet:
salimlik, eminlik,
kurtuluş, korku ve endişeden
uzak olma.
taraftar:
taraflı, destekçi.
uhuvvet-i islâmiye:
İslâm
kardeşliği.
1...,806,807,808,809,810,811,812,813,814,815 817,818,819,820,821,822,823,824,825,826,...1032
Powered by FlippingBook