Emirdağ Lâhikası - page 820

Œ
3 5 2
œ
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
[İmanın dünyada dahi bir nevi cennet lezzetini benim
hayatımda temin ettiğine dair.]
Ben dokuz yaşımdan beri şefkatli validemi görmedi-
ğimden sohbetinde bulunamadım. o hürmetli muhab-
betten mahrum kaldığım ve üç hemşîremi de on beş
yaşımdan sonra göremediğim, Allah rahmet etsin vali-
demle beraber berzah âlemlerine gittikleri için, dünyanın
çok zevkli, lezzetli olan uhuvvetkârâne sohbetlerinden
merhamet ve hürmetten mahrum kaldığımdan ve üç kar-
deşimden iki kardeşimi elli seneden beri görmediğimden
–Allah onlara rahmet etsin– öyle kıymettar, dindar, âlim
iki kardeşimin sohbetinden, hürmetkârâne muhabbet,
merhametkârâne şefkatteki sürurdan mahrum kaldığım-
dan, bu dünyada risale-i nur’un imanda cennet çekirde-
ği bulunduğunu gösterdiği gibi, bugün dört fedakâr hiz-
metimde bulunan manevî evlâtlarımla bir seyahat ettiğim
zaman imandaki cennet çekirdeğinin bir zerreciği
kat’iyen ruhuma ihtar edildi.
ömrümde mücerret kaldığımdan dünyada çocuklarım
olmamasından, çocuklara karşı şefkatkârâne zevklerin-
den, memnuniyetlerinden de mahrum kaldığımla bera-
ber, bu noksaniyeti hissetmiyordum. Bugün dört yarama
mukabil, Cenab-ı Hak gayet zevkli bir manayı ihsan etti,
üç cihetle tedavi etti.
âlem:
dünya, cihan.
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim adamı.
berzah:
ruhların kıyamete kadar
bekleyeceği, dünya ile ahiret ara-
sındaki yer.
Cenab-ı hak:
hakkın ta kendisi
olan şeref ve azamet sahibi yüce
Allah.
cihet:
yan, yön, taraf.
dair:
alakalı, ilgili.
dindar:
dinin emirlerini yerine ge-
tiren.
evlât:
çocuklar.
fedakâr:
kendini veya şahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
gayet:
son derece.
hemşire:
kız kardeş, bacı.
hizmet:
görev, vazife.
hürmet:
saygı.
hürmetkâr:
hürmet eden, saygılı.
ihsan:
bağışlama, ikram etme, lü-
tuf.
ihtar:
dikkat çekme, hatırlatma,
uyarı.
iman:
inanç, itikat.
kat’iyen:
hiç bir zaman, asla.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
mahrum:
yoksun.
mana:
anlam.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
memnuniyet:
memnunluk,
sevinçli oluş.
merhamet:
acımak, şefkat
göstermek, korumak, esirge-
mek.
merhametkârâne:
acıyarak,
merhamet göstererek.
muhabbet:
sevgi, sevme.
mukabil:
karşılık.
mücerret:
evlenmemiş, bekâr.
nevi:
çeşit.
noksaniyet:
eksiklik, noksan-
lık.
rahmet:
Allah’ın kullarını esir-
gemesi, onlara maddî ve ma-
nevî nimetler vermesi.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sürur:
sevinç, mutluluk.
şefkat:
karşılıksız sevgi bes-
leme, içten ve karşılıksız mer-
hamet.
şefkatkârâne:
şefkatli ve mer-
hametli bir şekilde.
temin:
sağlama.
uhuvvetkârâne:
kardeşçe-
sine, samimî dostçasına.
valide:
ana, anne.
zerre:
en küçük parça, mole-
kül, atom.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
| 820 | Emirdağ Lâhikası – ıı
1...,810,811,812,813,814,815,816,817,818,819 821,822,823,824,825,826,827,828,829,830,...1032
Powered by FlippingBook