dair çok emâreleri var. Hatta bana hizmet edenler bili-
yorlar ki, peder ve validesinden çok ziyade bir şefkat, bir
hürmet, bir bağlılık, masum çocukların bana karşı Bolva-
din’de ve emirdağ’ındaki ekser yollarda göstermeleri, bu
cüz’î, şahsî, hususi zevki, lezzeti, şefkatkârâne hürmeti
binler küllî ve umumi bir surete çevirdiğine çok misalleri
var.
Mübarek bir kısım zîruhlarda hiss-i kablelvuku olduğu
gibi, masum çocukların bir hiss-i kablelvuku ile, risale-i
nur’un onlara dünyevî, uhrevî bir babalıkla terbiye ve
muhafaza etmesini ruhları hissetmiş ki, nurun hizmetkâ-
rına babalarından ve validelerinden daha şiddetli bir hür-
met gösteriyorlar. Hatta benim hiç görmediğim, tanıma-
dığım üç yaşındaki bir kız çocuğu yalın ayak, dikenlere
basarak, koşarak geldi. Hatta pekçok dostlarım Bolva-
din’de bulunduğu için otomobille çok hızlı gittiğimiz hâl-
de kurtulamıyoruz. Hatta her yerde, hiç beni işitip gör-
medikleri hâlde, peder ve validesine gösterdikleri alâka-
yı göstermeleri, benim hakkımda, nefsim, hevesim cis-
manî cihetinde dahi imanda bir cennet çekirdeği var ol-
duğunu gördüm.
SaidNursî
ì®í
alâka:
ilgi, ilişki, yakınlık.
cihet:
yön, sebep, vesile.
cismanî:
maddî ve cisimli olmak.
cüz’î:
küçük, az.
| 822 | Emirdağ Lâhikası – ıı
dair:
alakalı, ilgili.
dünyevî:
dünyaya ait.
ekser:
pek çok.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
heves:
nefsin hoşuna giden,
gelip geçici istek.
hiss-i kablelvuku:
Bir şeyi vu-
kuundan önce hissetme, bir
hadisenin gerçekleşmesinden
önce kalbe doğması.
hizmet:
görev, vazife.
hizmetkâr:
hizmet yapan
kimse, hizmetçi.
hususî:
özel.
hürmet:
saygı.
iman:
inanç, itikat.
küllî:
umumî, genel.
masum:
suçsuz, günahsız, saf,
temiz.
misal:
örnek.
muhafaza:
koruma.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
Nur:
Risale-i Nur, Risale-i Nur
hizmeti.
peder:
baba.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şahsî:
şahsa, kişiye ait, hususî.
şefkat:
karşılıksız sevgi bes-
leme, içten ve karşılıksız mer-
hamet.
şefkatkârâne:
şefkatli ve mer-
hametli bir şekilde.
terbiye:
besleyip büyütme,
yetiştirme, eğitme.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait.
umumî:
genel.
valide:
ana, anne.
zîruh:
ruh sahibi, ruhlu, canlı,
hayattar.
ziyade:
çok, fazla.