Emirdağ Lâhikası - page 821

• Bi r inc i s i ,
risale-i nur’da beyan edilen hadis-i şe-
rifteki
(1)
p
õp
FÉn
én
©r
dG p
øj/
óp
H r
ºo
µr
«n
?Y
sırrıyla, ihtiyar kadınların ri-
sale-i nur cihetinde harika istifadeleri ve zevk-i ruhanîle-
ri, merhume validemin merhametkârâne hususî şefkatin-
den gelen lezzete mukabil küllî ve umumî bir surette bin-
ler valideleri rahmet-i İlâhiye bana ihsan ettiği gibi, üç
merhume hemşirelerimin şefkatkârâne, kardeşâne se-
vinç ve sürurlarına bedel, yüz binler genç hanımları ba-
na hemşire nev’inde risale-i nur cihetiyle verip, duala-
rıyla ve nurlarla alâkadarlıkları ile hemşîrelerim yüzün-
den kaybettiğim üç fâide yerine binler fâide-i manevî ve
sürur-i ruhî ihsan etmiş. Bu ikinci kısmın hakikat olduğu-
na çok delil ve emâreleri var, kardeşlerim biliyorlar.
Hem merhum kardeşimin vefatıyla fedakârâne dünya-
daki maddî, manevî muâvenetlerinden ve muhabbet ve
şefkatlerinden mahrumiyetime bedel, rahmet-i İlâhiye o
hususi iki üç kardeş yerine yüz binler hakiki kardeş gibi
hakiki şefkat, muâvenet ve yardım eden, hatta değil yal-
nız dünya hayatını, belki hayat-ı uhreviye sermayesini de
risale-i nur’un hizmetinde bana yardım etmek için fedai
kardeşleri ihsan etmiş.
dünyada evlâtlarım olmadığından, gayet zevkli olan
çocuklara şefkat meziyetinden mahrumiyetime bedel, bir
iki çocuk şefkatine bedel, yüz binlerle masumları ki, ile-
ride risale-i nur’la beslenmeleri cihetiyle, bu hususi,
cüz’î üç şefkatkârâne vaziyeti yüz binlere çevirdi. Buna
Emirdağ Lâhikası – ıı | 821 |
küllî:
umumî, genel.
maddî:
madde ile alâkalı.
mahrumiyet:
mahrumluk, diledi-
ğini, istediğini elde edememe, na-
sipsizlik, hissesizlik.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
masum:
küçük çocuk.
merhametkârâne:
acıyarak, mer-
hamet göstererek.
merhum:
rahmete kavuşmuş, öl-
müş, ölü.
merhume:
vefat etmiş, rahmete
kavuşmuş kadın.
meziyet:
kıymetli özellik.
muavenet:
yardım, yardımlaşma.
muhabbet:
sevgi, sevme.
mukabil:
karşılık.
nev:
yer, şekil.
rahmet-i ilâhîye:
Allah’ın sonsuz
rahmeti, İlâhî rahmet.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sermaye:
varlık, servet, birikim.
sır:
gizlenen gerçek, saklanan bilgi.
suret:
biçim, şekil, tarz.
sürur:
sevinç, mutluluk.
sürur-i ruhî:
ruha ait, ruhla ilgili
rahatlık ve sevinç.
şefkat:
karşılıksız sevgi besleme,
içten ve karşılıksız merhamet.
şefkatkârâne:
şefkatli ve merha-
metli bir şekilde.
umumî:
genel.
valide:
ana, anne.
vaziyet:
durum.
vefat:
ölüm, ölme. (insan hak-
kında.).
zevk-i ruhanî:
ruha ait zevk, ru-
hun hissedebildiği zevk.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
bedel:
yerine, adına, namına.
beyan:
anlatma, açıklama.
cihet:
yan, yön, taraf.
cüz’î:
küçük, az.
delil:
kanıt, tanık, burhan.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
evlât:
çocuklar.
faide-i maneviye:
manevî
fayda.
fedaî:
canını esirgemeyen,
mühim bir maksat uğruna ca-
nını vermeye hazır bulunan.
fedakâr:
kendini veya şahsî
menfaatlerini hiçe sayan, feda
eden.
gayet:
son derece.
hadis-i şerif:
Peygamberimiz-
den aktarılan sözlerin genel
adı.
hakikat:
gerçek, doğru.
hakikî:
gerçek.
harika:
olağanüstü.
hayat-ı uhreviye:
uhrevî ha-
yat, ahirete ait olan hayat.
hemşire:
kız kardeş, bacı.
hizmet:
görev, vazife.
hususî:
özel.
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
lütuf.
ihtiyar:
yaşlı.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
kardeşâne:
kardeşçe, kardeş
gibi.
1.
[Ahirzamanda] dindar ihtiyar kadınların dinine tâbi olun. (Keşfü’l-Hafâ, 2:70.)
1...,811,812,813,814,815,816,817,818,819,820 822,823,824,825,826,827,828,829,830,831,...1032
Powered by FlippingBook