gelmemesi için, demokrat parti’yi, kur’ân ve vatan ve
İslâmiyet namına muhafazaya çalışıyorum” dedi.
“Milletçilere gelince: eğer bu partide sırf İslâmiyet
esas olsa,
(HaşİYe)
demokrat partiye yardım ettiği gibi,
muhalif ve muarız olmayarak, iktidara gelmesine çalış-
maz. eğer bu parti, ırkçılık ve türkçülük fikri esas ise,
birden hakikî türk olmayan bu vatandaki ekseriyetin an-
cak onda üçü türktür, kalan kısmı da başka milletlerle
karışmıştır. o zaman, Hürriyetin başında olduğu gibi, bu
asil ve masum türk milleti aleyhine bir milliyetçilik taraf-
girliği meydana gelecek. o vakit hakikî türkleri, ecnebî-
ler boyunduruğu altına girmeye mecbur edecek. Veya
türkleşmiş sair unsurdan olan ve bu vatanda mevcut ırk-
çılık ve unsurculuk damarıyla bir ecnebîye istinat ile ma-
sum türk milletini tahakkümleri altına alacaklar. Bu du-
rum ise, dehşetli, tehlikeli olduğundan, kur’ân ve vatan
ve millet hesabına, dindar ve dine hürmetkâr demokrat
partinin iktidarda kalmasını temin etmeleri için ders ve-
riyorum” dedi.
SayınAdnanMenderes!
Bütün gayesi vatan ve milletin selâmeti uğruna çalışan
ve ders veren üstadımız Bediüzzaman gibi mübarek ve
muhterem bir zatın demokrat partiye yaptığı yardımı
kıskanan Halk partisi ve Millet partisi elemanları, iktidar
partisi yapıyormuşçasına çeşit çeşit bahane ve eziyet
Emirdağ Lâhikası – ıı | 813 |
çılık.
zat:
şahsiyet.
HaşİYe:
İslâmiyet milleti her şeye kâfidir. din, dil bir ise, millet de bir-
dir. din bir ise, yine millet birdir.
aleyh:
zıt, karşıt.
asil:
soylu.
bahane:
asıl sebebi gizlemek
için ileri sürülen uydurma se-
bep.
Bediüzzaman:
Said Nursî’ye
ilim adamlarınca takılan bir sı-
fat. Anlamı: çağın eşsiz güzel-
liği.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
dindar:
dinin emirlerini yerine
getiren.
ecnebi:
yabancı.
ekseriyet:
çoğunluk.
eleman:
çalışan kişi, vazifeli.
eziyet:
büyük sıkıntı, zahmet,
meşakkat.
hakikî:
gerçek.
haşiye:
dipnot.
hürmetkâr:
hürmet eden,
saygılı.
iktidar:
hükümet idaresini
elde bulundurma.
istinat:
dayanak.
masum:
saf, temiz.
muarız:
muhalefet eden, karşı
çıkan, muhalif.
muhafaza:
koruma.
muhalif:
zıt, karşıt, aykırı.
muhterem:
saygı değer, hür-
mete layık, saygın.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
nam:
ad, isim.
parti:
siyasî kuruluş.
sair:
diğer, başka, öteki.
selâmet:
salimlik, eminlik,
kurtuluş, korku ve endişeden
uzak olma.
tahakküm:
hakimiyet, idare.
tarafgir:
bir tarafı tutan, ta-
raflı.
temin:
sağlama.
unsur:
milliyet.
unsurculuk:
milliyetçilik, ırk-