Œ
3 4 6
œ
üstadımız izzet-i ilmiyeyi muhafaza için eski zaman-
dan beri en büyük reislere tezellül etmedi. Hem halkla-
rın hediyesini kabul etmiyordu. Şimdi ise üstadımız hem
zayıf olduğu hâlde, ehl-i ilme bir mahzuru olmayan hedi-
yeyi ise hastalıkla alamıyor. Hatta biz hizmetkârlarından
dahi en küçük bir şeyi mukabelesiz yiyemiyor; yese has-
ta oluyor. Bu hâleti, hiçbir şeye âlet olmayan risale-i
nur’daki azamî ihlâsın muhafazası için, bir hastalık sure-
tini aldı ve hastalıkla bu kaidesini bozmaktan men edili-
yor itikadındayız. Hatta risale-i nur’un her tarafta neşir
ve intişarının büyük bir bayramı münasebetiyle ehl-i ilme
lâzım olan musâfaha ve sohbet etmekten ve bu mübarek
bayramda da en has talebeleri ve kardeşleriyle musâfaha
ve sohbetten ve ona bakmaktan da şiddetle sıkılıp azamî
ihlâsın muhafazası için bir hastalık hâleti alarak men edil-
diği ona ihtar edildi. Hatta bizler gördük ki, bu mübarek
bayramda şiddetli hastalığı için talebelerine dedi:
“Benim kabrimi gayet gizli bir yerde, bir iki talebem-
den başka hiç kimse bilmemek lâzım geliyor. Bunu vasi-
yet ediyorum. Çünkü, dünyada sohbetten beni men
eden bir hakikat, elbette vefatımdan sonra da o hakikat
bu surette beni mecbur ediyor.”
Biz de üstadımızdan sorduk:
Emirdağ Lâhikası – ıı | 809 |
suret:
nüsha, kopya.
talebe:
öğrenci.
tezellül:
alçalma, küçülme.
vasiyet:
bir kimsenin öldükten
sonra yapılmasını istediği şeyler
için, sağlığında verdiği emir ve ıs-
marlama.
vefat:
ölüm, ölme. (insan hak-
kında.).
azamî:
en fazla, en çok, niha-
yet derecede.
ehl-i ilim:
ilim sahipleri, ilim
adamları.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, doğru.
hâlet:
hal, durum.
hizmetkâr:
hizmet yapan
kimse, hizmetçi.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
başka bir karşılık beklemeksi-
zin, sırf Allah rızası için yapma.
ihtar:
dikkat çekme, hatır-
latma, uyarı.
intişar:
dağılım.
itikat:
inanç, iman.
izzet-i ilmiye:
ilmin izzeti, il-
min gerektirdiği ağırbaşlılık.
kaide:
kural, esas, düstur.
mahzur:
sakınılacak, çekinile-
cek şey; engel, sakınca.
men:
yasak etme, engelleme.
muhafaza:
koruma.
mukabele:
karşılık.
musafaha:
selam vermek ve
sevgisini göstermek üzere bir-
birine el uzatma.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
münasebet:
vesile, -dan do-
layı.
neşir:
yayım, yayın.
reis:
başkan.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.