haricindeki mahallere giderek iki üç saat teneffüs eder,
gelir. İhtiyarlığı, hastalığı dolayısıyla yayan yürüyeme-
mekte olduğundan ve halkın hürmetkâr vaziyetiyle ra-
hatsız etmemesi için bu basit gidip-gelmeyi otomobille
yapar. Bunun haricinde hiçbir köye, meskûn hiçbir ma-
halle, hatta otuz senelik dostları bulunan yerlere dahi
mezkûr sebeplerle gitmiyor. İşte hâl ve vaziyet bundan
ibarettir. Hakikat-i hâl de budur.
Hizmetindebulunan
Tahirî,Zübeyir
HâşİYe:
Çok yerlerde neşredilen ve müddeînin huzursuzluk
ittihamının ademini gösteren ve Ankara emniyet Umum Müdür-
lüğüne verilen bir hakikattir.
ì®í
Œ
3 4 0
œ
NurTalebeleriasayişçidirler,asayişimuhafaza
ettiklerinindelil-ikat’îsişudur:
Altı vilâyetin altı zabıta dairesi, 600 bin talebelerin yir-
mi sekiz sene zarfında haksız muamelelere mâruz kaldık-
ları hâlde hiçbir vukuatlarını kaydedememeleri, hatta Af-
yon savcısının asayiş ittihamına mukabil üstadımız de-
miş: “Bu yirmi sekiz senede bir tek vukuatı gösterebilir
misiniz? Madem gösteremediniz, nasıl bu ittihamı ileri
sürüyorsunuz? Yalnız küçük bir talebenin başka bir me-
seleden küçük bir vukuatından başka ve 600 bin talebe-
den hiçbir vukuatları olmadığı kat’î ispat eder ki, asayişi
Emirdağ Lâhikası – ıı | 799 |
Nur:
Risale-i Nur, Risale-i Nur hiz-
meti.
talebe:
öğrenci.
teneffüs:
soluklanma, rahatlama,
dinlenme.
vaziyet:
durum.
vilayet:
il.
vukuat:
vuku bulan şeyler, hadi-
seler, olaylar.
zabıta:
şehir güvenliğini sağla-
makla vazifeli bulunan idare, po-
lis.
zarfında:
süresince.
adem:
yokluk, olmama.
asayiş:
emniyet, kanun ve ni-
zam hakimiyetin sağlanması.
delil-i kat’î:
kesin delil.
hakikat:
gerçek, görülen bir
şeyin aslı esası.
hakikat-i hâl:
durumun ger-
çek yönü, işin aslı.
hâl:
durum, vaziyet.
hariç:
dışında.
haşiye:
dipnot.
hizmet:
görev, vazife.
hürmetkâr:
hürmet eden,
saygılı.
ibaret:
meydana gelen, olu-
şan.
ihtiyar:
yaşlı.
ispat:
kanıtlama, doğrulama.
itham:
suç isnat etme, suç-
lama.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
madem:
değil mi ki.
mahal:
yer.
maruz:
uğramak, etkilenmek.
mesele:
konu.
meskûn:
iskân edilmiş, oturu-
lan, içinde insan oturan, ahalisi
olan, şenelmiş yer.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
muamele:
işlem.
muhafaza:
koruma.
mukabil:
karşılık.
müddei:
dava eden, davacı.
neşir:
yayım, yayın.