Œ
3 5 3
œ
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
üstadımızı ziyarete gelip de görüşemeyenlerin ve biz
görüştürmeden gidenlerin hatırları kırılmamak için, üs-
tadımızın gizli hârika bir ahval-i ruhiyesini beyan etmeye
mecbur olduk. Hatta bugün bir parça dikkatsizlik ettiği-
mizden, gayet çok muhtaç olduğu hizmetimize nihayet
vermek niyet ettiği hâlde, şimdiki yazacağımız şey hatırı-
na geldi; bizi de affetti, helâl etti.
İşte hakikat budur:
Biz de kat’iyen anladık ki, üstadımız ekser hayatını te-
cerrüdle geçirdiği gibi, bütün hayatında hediyeleri kabul
etmemek ve mukabilsiz hediyeler onu hasta etmek gibi,
şimdi hürmet ve dostluk cihetiyle onunla görüşmek, ona
gayet ağır geliyor. Hatta mükerreren biz de anladık. Mu-
safaha etmek, elini öpmek, kendine tokat vurmak gibi,
ruhen müteessir oluyor. Ve ona bakmaktan, dikkat et-
mekten de şiddetle müteessir oluyor. Hatta hizmetinde
biz bulunduğumuz hâlde, zaruret olmadan bakamıyoruz.
Bunun sırrı ve hikmetini kat’iyen anladık ki, risale-i
nur’un esas mesleği hakiki ihlâs olmak cihetiyle, şimdiki
tezâhür, sohbet etmek, fazla hürmet etmek, bu enaniyet
zamanında bir nefisperestlik, riyakârlık, tasannu alâmeti
olmak cihetiyle ona şiddetle dokunuyor. Çünkü der:
Emirdağ Lâhikası – ıı | 823 |
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
riyakâr:
riya eden, iki yüzlü, sah-
tekâr.
ruhen:
ruhî açıdan, ruhsal olarak.
sır:
gizlenen gerçek, saklanan bilgi.
tasannu:
bir eserde aşırı süslerle
yapmacığa kaçma.
tecerrüt:
soyunma, soyutlanma,
uzak olma.
tezahür:
görünme, belirme, or-
taya çıkma.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî.
zaruret:
zorunluluk, mecburiyet.
ahval-i ruhiye:
ruh hâlleri, psi-
kolojik hâller ve durumlar.
alâmet:
belirti, işaret, iz.
beyan:
anlatma, açıklama.
cihet:
yön, sebep, vesile.
ekser:
pek çok.
enaniyet:
kendini beğenme,
bencillik, egoistlik.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, doğru.
hakikî:
gerçek.
harika:
olağanüstü.
helâl:
bağışlama, alacağından
vaz geçme.
hikmet:
İlahî gaye, yüksek
bilgi.
hizmet:
görev, vazife.
hürmet:
saygı.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
başka bir karşılık beklemeksi-
zin, sırf Allah rızası için yapma.
kat’iyen:
hiç bir zaman, asla.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sis-
tem.
muhtaç:
gerek duyan.
mukabil:
karşılık.
mükerreren:
mükerrer olarak,
tekrar olarak, tekrar be tek-
rar.
nefisperest:
Cenab-ı Hakk’ın
emir ve yasaklarına uymayıp,
nefsinin istekleri doğrultu-
sunda hareket eden kişi.
nihayet:
son.
niyet:
öncede düşünmek, be-
lemek.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.