zahmet edip gelmek ziyareti dahi, ehemmiyetli bir hedi-
ye-i maneviyedir. ona mukabele edemiyorum. Hem de
ucuz değil. Manen pahalıdır. Ben kendimi o hürmete lâ-
yık görmüyorum. Manen mukabele de edemiyorum.
onun için flimdilik aynen maddî hediye gibi bir ihsan ola-
rak bana manevî hediye gibi olan sohbetten zaruret ol-
madan men edildim. Bazı beni hasta eder –maddî hedi-
yenin tam mukabilini vermediğim vakit beni hasta ettiği
gibi. onun için hatırınız kırılmasın, gücenmeyiniz.
risale-i nur’u okumak, on defa benimle görüşmekten
daha kârlıdır. zaten benimle görüşmek ahiret, iman,
kur’ân hesabınadır. dünya ile alâkamı kestiğim için,
dünya hesabına görüşmek manasızdır. Ahiret, iman,
kur’ân için ise, risale-i nur daha bana ihtiyaç bırakma-
mış. Hususan
Tarihçe-iHayat
’taki mektuplar... Hatta
hizmetimdeki has kardeşlerimle de zaruret olmadan gö-
rüşemiyorum. Yalnız bazı risale-i nur’un fütuhatına ve
neşriyatına ait bazı kimseler için görüşmek istesem, o za-
man görüşmek caiz olabilir. Ve bana sıkıntı vermez.
Bu noktayı bilmeyen ziyarete gelenlere haber veriyo-
rum ki, birkaç senedir ceridelerle ilân etmişim ki, benim-
le görüşmek isteyenleri, hususan uzak yerden gelerek
görüşmeden gidenleri hususî dualarıma dâhil ediyorum.
Her sabah da dua ediyorum. onun için de gücenmesin-
ler.
SaidNursî
ì®í
Emirdağ Lâhikası – ıı | 783 |
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
men:
yasak etme, engelleme.
mukabele:
karşılık.
mukabil:
karşılık.
neşriyat:
yayınlar.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
Tarihçe-i hayat:
Said Nursî’nin ha-
yat hikayesini açıklayan ve Risale-
i Nur Külliyatından olan bir eser.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, meşakkat.
zaruret:
zorunluluk, mecburiyet.
ahiret:
öbür dünya, öteki
dünya, kıyametten sonra ku-
rulacak olan âlem.
alâka:
ilgi, ilişki. bağ.
caiz:
geçerli, kabul edilebilir,
uygun.
ceride:
gazete.
dâhil:
içine girme, sokma.
defa:
kere, kez, yol.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehemmiyetli:
önemli.
fütuhat:
zaferler, fetihler, ga-
libiyetler.
haber:
bilgi, bilgilendirme.
hediye-i maneviye:
manevî
hediye.
hizmet:
görev, vazife.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hususî:
şahsî, zatî.
hürmet:
saygı.
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
lütuf.
ilân:
yayma, duyurma, bil-
dirme.
iman:
inanç, itikat.
lâyık:
yakışan, yaraşır, yakışır.
maddî:
madde ile alâkalı.
mana:
anlam.
manen:
mana bakımından,
manaca.