bombasıyla mümkün olabileceğine kat’î bir delil olarak,
üniversitenin mebde ve çekirdeği olan risale-i nur’un bu
otuz sene içerisinde Avrupa’dan gelen dehşetli dalâlet ve
felsefe ve dinsizlik hücumlarına bir sed teşkil etmesidir.
o manevî tahribata karşı risale-i nur tâmirci ve manevî
bir atom bombası olmuş.
• Ü
ÇÜNCÜsÜ
:
evet, Şark üniversitesi bir merkez olarak
âlem-i İslâm’ı ve tâ bütün Asya’yı alâkadar edecek bir
mahiyet ve ehemmiyette olduğundan, altmış milyon de-
ğil, altmış milyar da masraf yapılsa elyaktır.
YeniUlus
gazetesi muhalif olduğu için, bu meseleyi
perde ederek yeni iktidarın bazı büyük memurlarından
bu meseleye çalışanlara bir nevi irticâ süsünü vermek is-
tiyor. Hâlbuki, bu mesele en yüksek terakkî ve sulh-i
umumînin medarıdır. Bu müessese bu hükûmet-i İslâmi-
yeye bazı şeairi İslâmiyeden Arabî ezan-ı Muhammedî ve
din dersleri gibi pekçok kuvvet verecek. Belki bu hükû-
metin istikbalinde, tarihlerde kemal-i takdir ve tahsinle
yâd edilmesine en parlak bir vesile olacaktır.
Bu meselenin ihyâsıyla hasıl olan nur ve feyiz, demok-
rat hükûmetin en büyük ve cihandeğer bir hizmeti olarak
ebede kadar misli görülmemiş bir parlaklıkla lemeân ede-
cektir. Ve beynelmilel bir itibarı temin edecektir.
Üstadımızınhastalığı
münasebetiylehizmetindebulunan
NurTalebeleri
ì®í
Emirdağ Lâhikası – ıı | 781 |
olmayan.
masraf:
harcama, sarf etme.
mebde:
başlangıç.
medar:
sebep, vesile.
mesele:
konu.
misil:
benzer, eş.
muhalif:
muhalefet eden, bir fiil
ve düşünceye karşı zıt düşüncede
bulunan.
müessese:
kuruluş, kurum.
münasebet:
vesile, -dan dolayı.
nevi:
çeşit.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
set:
mani, perde, engel.
sulh-i umumî:
genel barış, herkesi
ilgilendiren barış, dünya barışı.
Şark:
doğu.
şeair-i islâmiye:
İslâm’a ait işaret-
ler, İslâm’a sembol olmuş iş ve
ibadetler.
tahribat:
tahripler, yıkıp bozma-
lar.
tahsin:
hayran olma.
tamir:
onarma, düzeltme.
temin:
sağlamlaştırma, sağlama.
terakki:
yükselme, ilerleme.
teşkil:
oluşturma, şekillendirme.
vesile:
bahane, sebep.
yâd:
hatırlama, anma, hatıra ge-
tirme.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, müna-
sebetli, bağlı.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
arabî:
Arapça.
beynelmilel:
milletler arası.
cihandeğer:
cihan kıymetinde.
çok kıymetli.
dalâlet:
azgınlık, sapıklık.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
delil:
kanıt, tanık, burhan.
ebed:
sonsuzluk, daimîlik.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
elyak:
daha lâyık, en, pek lâ-
yık, en liyakatli, çok yakışır.
ezan-ı muhammedî:
Hz. Mu-
hammed’in tebliğ ettiği dinin
ezanı.
felsefe:
madde ve hayatı baş-
langıç ve gaye bakımından in-
celeyen ilim.
feyiz:
bolluk, bereket; ilim, ir-
fan.
hâsıl:
elde etme, meydana
gelme.
hizmet:
görev, vazife.
hükümet-i islamiye:
İslam
hükümeti.
ihya:
canlandırma, diriltme,
hayat verme, yeniden hayata
döndürme.
iktidar:
hükümet idaresini
elde bulundurma.
irtica:
gericilik, geriye dönme,
eskiyi isteme.
istikbal:
gelecek.
itibar:
şeref, haysiyet.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
kemal-i takdir:
takdirin en
mükemmeli.
lemaan:
parlama, parıldama.
mahiyet:
durum, vaziyet.
manevî:
manaya ait, maddî