sonra İttihatçılar zamanında sultan reşad’ın rume-
li’ye seyahati münasebetiyle kosova’ya gittim. o vakit
kosova’da büyük bir İslâmî dârülfünun tesisine teşebbüs
edilmişti. Ben orada hem İttihatçılara, hem sultan re-
şad’a dedim ki: “Şark böyle bir dârülfünuna daha ziyade
muhtaç ve âlem-i İslâm’ın merkezi hükmündedir.”
o vakit bana vaad ettiler. sonra Balkan Harbi çıktı. o
medrese yeri istilâ edildi. Ben de dedim ki: “öyleyse o
20 bin altın lirayı Şark dârülfünununa veriniz.” kabul et-
tiler.
Ben de Van’a gittim. Ve bin lira ile Van gölü kenarın-
da Artemit’te temelini attıktan sonra Harb-i Umumî çık-
tı. tekrar geri kaldı.
esaretten kurtulduktan sonra İstanbul’a geldim. Hare-
ket-i Milliyeye hizmetimden dolayı Ankara’ya çağırdılar.
Ben de gittim. sonra dedim: “Bütün hayatımda bu dâ-
rülfünunu takip ediyorum. sultan reşad ve İttihatçılar
20 bin altın lirayı verdiler. siz de o kadar ilâve ediniz.”
onlar 150 bin banknot vermeye karar verdiler. Ben de-
dim: “Bunu mebuslar imza etmelidirler.”
Bazı mebuslar dediler: “Yalnız sen medrese usulüyle
sırf İslâmiyet noktasında gidiyorsun. Hâlbuki şimdi garp-
lılara benzemek lâzım.”
dedim: “o Vilâyat-ı Şarkiye âlem-i İslâm’ın bir nevi
merkezi hükmünde, fünun-i cedide yanında ulûm-i
diniye de lâzım ve elzemdir. Çünkü, ekser enbiya Şark-
ta ve ekser hükema garpta gelmesi gösteriyor ki, Şarkın
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
banknot:
kağıt bir lira.
dârülfünun:
üniversite.
ekser:
pek çok.
elzem:
daha (en, pek) lâzım, lü-
zumlu, gerekli.
enbiya:
nebiler, peygamberler.
esaret:
esirlik, harp esirliği, tutsak-
lık.
fünun-i cedide:
yeni fenler, ilim-
ler.
garp:
Batı, Batı ülkeleri.
harb-i Umumî:
genel harp,
umumî savaş; 1914-1918 yılları
arasında cereyan eden Birinci
| 776 | Emirdağ Lâhikası – ıı
Dünya Savaşı.
hareket-i milliye:
Milli Müca-
dele Hareketi.
harp:
savaş.
hükema:
filozoflar.
hükmünde:
değerinde, ye-
rinde.
islâmî:
İslâm ile alâkalı, İslam’a
ait.
istilâ:
ele geçirme, kaplama,
yayılma.
mebus:
milletvekili.
medrese:
İslâm dünyasında
düzenli öğretim kuruluşu,
mektep.
muhtaç:
gerek duyan.
münasebet:
vesile, alâka, bağ.
nevi:
çeşit.
Şark:
Doğu.
tesis:
kurma, meydana ge-
tirme.
teşebbüs:
girişim.
ulûm-i diniye:
dinî ilimler.
vaat:
söz verme, aht.
vilâyat-ı şarkiye:
şark vilayet-
leri, doğu illeri.
ziyade:
çok, fazla.