hakikatini yirmi dokuz senedir beş altı mahkeme ve beş
altı vilâyetin zabıtaları ve 133 parça kitaplarımı ve bin-
lerce umum mektuplarımı elde ettikleri hâlde ve dinsiz
komitelerin tahriki ile safdil bazı memurları aldatmalarıy-
la kat’iyen iki meseleden başka medar-ı mes’uliyet bul-
madıklarına delil: İki sene bütün mektuplarım ve kitapla-
rım denizli Ağır Ceza mahkemesiyle Ankara Ağır Ceza
Mahkemesi ve Mahkeme-i temyiz de müttefikan hem
benim beraatime, hem bütün kitapların iadesine karar
vermeleri ve beş altı vilâyette yalnız tesettüre dair bir
ayetin tefsiri bahanesiyle birtek mahkeme hafifçe ceza
vermek istedi. kat’î ve kuvvetli cevabıma karşı mecburi-
yetle meseleyi kanaat-i vicdaniyeye çevirdiler.
demek onlar da medar-ı mes’uliyet bulamadılar. Bu
noktayı izah için Afyon mahkeme reisine gönderdiğim
istidâyı size de bera-i mâlûmat gönderiyorum.
E
LhasıL
:
Aynı nakarat beş-altı mahkemede tekrar edil-
miş ve medar-ı mes’uliyet bulamamışlar. Şimdi samsun
savcısı ve sorgusu yirmi sekiz seneki nakaratı aynen tek-
rar ediyorlar: “Şahsî nüfuz temin için propaganda yapıp
dini siyasete âlet ediyor.” Beş mahkemede dört yüz sa-
hife kadar olan cerh edilmemiş müdâfaatıma, benim be-
delime havale ediyorum. Beni konuşturmaktansa ona
baksınlar.
SaidNursî
ì®í
ayet:
Kur’ân cümlesi.
bahane:
asıl sebebi gizlemek için
ileri sürülen uydurma sebep.
bedel:
yerine, adına, namına.
beraat:
serbest kalma, suçsuz bu-
lunma, aklanma.
bera-i malûmat:
bilgi ve malûmat
için, bilgi vermek için.
cerh:
çürütme, reddetme.
dair:
alakalı, ilgili.
delil:
kanıt, tanık, burhan.
elhâsıl:
hasılı, netice itibariyle, kı-
saca.
havale:
ısmarlama, bırakma.
iade:
geri verme.
istida:
resmî makamlara bir işin
yapılmasını istemek maksadıyla
yazılan yazı, dilekçe.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile an-
latma.
kanaat-ı vicdaniye:
vicdanî ka-
| 768 | Emirdağ Lâhikası – ıı
naat, vicdana ait fikir.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
kat’iyen:
katî olarak, kesin
olarak, kesinlikle.
mahkeme-i Temyiz:
temyiz
mahkemesi, mahkeme karar-
larının yolunda verilip verilme-
diğini tetkik etmekle görevli
makam, yargıtay.
mecburiyet:
mecbur olma,
zarurîlik durumu, zorunluluk.
medar-ı mes’uliyet:
sorumlu-
luk sebebi.
mesele:
konu.
müdafaat:
müdafaalar, savun-
malar.
müttefikan:
ittifak ederek,
hep beraber, birlikte.
nakarat:
çok sık tekrarlan-
maktan dolayı bıkkınlık veren
söz.
nüfuz:
söz geçirme, hüküm
sahibi olma.
propaganda:
bir inanç, dü-
şünce, doktrin vb. ni başkala-
rına tanıtmak, benimsetmek
amacını güden ve çeşitli vası-
talarla yapılan faaliyet.
reis:
başkan.
safdil:
saf gönüllü, temiz kalpli.
sahife:
sayfa.
şahsî:
şahsa, kişiye ait, hususî.
tahrik:
hareket ettirme, hare-
kete geçirme.
tefsir:
Yorum, şerh.
temin:
sağlama.
tesettür:
örtünme, gösteril-
mesi dinen yasak olan kısım-
ların örtülmesi.
umum:
bütün.
vilayet:
il.
zabıta:
şehir güvenliğini sağ-
lamakla vazifeli bulunan idare,
polis.