Œ
3 2 2
œ
[Risale-i Nur’un vatana, millete ve İslâmiyete büyük hiz-
metini kabul ve takdir eden Başvekil Adnan Menderes’e
Üstadın yazdığı bir mektup.]
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Ben çok hasta olduğum ve siyasetle alâkasız bulundu-
ğum hâlde, Adnan Menderes gibi bir İslâm kahramanı ile
bir sohbet etmek isterdim. Hâl ve vaziyetim görüşmeye
müsaade etmediği için, o sûrî konuşmak yerine, bu mek-
tup benim bedelime konuşsun diye yazdım.
gayet kısa birkaç esası, İslâmiyetin bir kahramanı
olan Adnan Menderes gibi dindarlara beyan ediyorum.
• B
iriNCisi
:
İslâmiyetin pekçok kanun-i esasîsinden bi-
risi,
(2)
…'
ôr
No
G n
Qr
Rp
h l
In
Qp
RGn
h o
Qp
õn
J n
’n
h
ayet-i kerimesinin hakika-
tidir ki, “
Birisinincinayetiylebaşkaları,akrabavedostla-
rımes’ulolamaz
.”
Hâlbuki, şimdiki siyaset-i hâzırada particilik taraftarlığı
ile, bir caninin yüzünden pekçok masumların zararına rı-
za gösteriliyor. Bir caninin cinayeti yüzünden taraftarları
veyahut akrabaları dahi şenî gıybetler ve tezyifler edilip,
birtek cinayet yüz cinayete çevrildiğinden, gayet dehşetli
bir kin ve adaveti damarlara dokundurup kin ve garaza
ve mukabele-i bilmisile mecbur ediliyor. Bu ise, hayat-ı
içtimâiyeyi tamamen zirüzeber eden bir zehirdir. Ve
hariçteki düşmanların parmak karıştırmalarına tam bir
Emirdağ Lâhikası – ıı | 759 |
mukabele etme, karşılaştığı mua-
melenin aynısını sahibine iade
etme.
müsaade:
izin; elverişli, uygun
olma durumu.
rıza:
razı olma, hoşnutluk.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
siyaset-i hâzıra:
şimdiki siyaset.
sûrî:
görünüşte olan, şeklî.
şenî:
fena, kötü, çirkin, ayıp.
takdir:
kıymet verme, beğenme.
tezyif:
zayıfa çıkarma, sahte ola-
rak gösterme.
zirüzeber:
altüst, karmakarışık,
darmadağın.
adavet:
düşmanlık, husumet.
alâka:
ilgi, ilişki. bağ.
ayet-i kerîme:
Kur’ân’ın ayeti;
azamet ve şerefi olan ayet.
başvekil:
başbakan.
bedel:
yerine, adına, namına.
beyan:
anlatma, açıklama.
cani:
cinayet işlemiş, kimse.
cinayet:
adam öldürme, cana
kıyma, katil.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
dindar:
dinin emirlerini yerine
getiren.
garaz:
kötü kasıt, düşmanca
niyet, kin.
gayet:
son derece.
gıybet:
arkadan çekiştirmek,
hazır olmayan birisinin aley-
hinde konuşma.
hâl:
durum, vaziyet.
hariç:
dışarıda.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal ha-
yat, toplum hayatı.
kanun-ı esasî:
ana prensipler,
anayasa.
kin:
gizli düşmanlık, garaz.
masum:
suçsuz, kabahatsiz,
günahsız.
mes’ul:
sorumlu, yükümlü.
mukabele-i bilmisil:
misliyle
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez. (En’am Suresi: 164; İsra Suresi: 15; Fatır
Suresi: 18; Zümer Suresi: 7.)