Bi r i s i ,
bütün bütün kanun hilâfına olarak, beni tek
başımla ve yalnız olarak kırda ve dağda otururken, üç si-
lâhlı jandarma ile bir başçavuş yanıma gönderdiler. “sen
başına şapka giymiyorsun” diye zorla beni karakola ge-
tirdiler. Ben de, adaleti hedef tutan bütün adliyelere söy-
lüyorum ki:
Böyle beş vecihle kanunsuzluk edip, kanun namına
beş vecihle İslâm kanunlarını kıran adam, hakikî kanun-
suzlukla itham edilmek lâzım gelirken, onların o acip ka-
nunsuzluğu ve bahanesiyle iki seneden beri vicdanî azap
verdiklerinden, elbette mahkeme-i kübra-i haşirde bunun
cezasını çekeceklerdir.
evet, otuz beş senedir münzevî olduğu hâlde hiç çarşı
ve kasabalarda gezmeyen bir adamı, “sen frenk serpu-
şunu giymiyorsun” diye ittiham etmeye dünyada hangi
kanun müsaade eder? Yirmi sekiz senedenberi beş vilâ-
yet ve beş mahkeme ve beş vilâyetin zabıtaları onun ba-
şına ilişmedikleri hâlde hususan bu defa İstanbul mahke-
me-i âdilesinde yüzden ziyade polislerin gözleri önünde,
hem iki ayda yaya olarak her yeri gezdiği hâlde, hiçbir
polis ilişmediği ve Mahkeme-i temyiz “Bere yasak değil”
diye karar verdiği, hem bütün kadınlar ve başı açık ge-
zenler ve bütün askerî neferler ve vazifedar memurlar
giymeye mecbur olmadıklarından ve giymesinde hiçbir
maslahat bulunmadığından ve benim resmî bir vazifem
olmadığından –ki resmî bir libastır– bereyi giyenler de
mes’ul olmazlar denildiği hâlde, hususan münzevî ve in-
sanlar arasına girmeyen ve ramazan-ı flerifin içinde böyle
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
askerî:
askere veya askerliğe ait,
askere mahsus, askerle ilgili.
azap:
eziyet, işkence.
bahane:
asıl sebebi gizlemek için
ileri sürülen uydurma sebep.
bere:
sipersiz yumuşak şapka.
Frenk:
Avrupalı, Fransız.
hakikî:
gerçek.
| 750 | Emirdağ Lâhikası – ıı
hilâfına:
zıddına, tersine, ak-
sine.
hususan:
bilhassa, özellikle.
itham:
suç isnat etme, suç-
lama.
itham:
töhmetlendirme, suçlu
görme.
libas:
kıyafet, giysi.
mahkeme-i âdile:
adaletle
hükmeden mahkeme, adil
mahkeme.
mahkeme-i kübra-i haşir:
haşrin en büyük mahkemesi,
öldükten sonra bütün insan-
ların diriltilerek Allah huzu-
runda hesaba çekileceği en
büyük mahkeme.
mahkeme-i Temyiz:
temyiz
mahkemesi, mahkeme karar-
larının yolunda verilip verilme-
diğini tetkik etmekle görevli
makam, yargıtay.
maslahat:
fayda, maksat.
mes’ul:
sorumlu, yükümlü.
münzevi:
inzivaya çekilen, kö-
şeye çekilmiş, yalnız.
müsaade:
izin.
nam:
ad, yerine.
nefer:
asker, er.
ramazan-ı Şerif:
mübarek,
şerefli Ramazan ayı.
resmî:
devlet adına olan.
serpuş:
başa giyilen şey, baş-
lık, şapka.
vazife:
görev.
vazifedar:
vazifeli.
vecih:
şekil, tarz.
vicdanî:
vicdanla, kalbî his ile
ilgili, vicdana ait.
vilayet:
il.
zabıta:
şehir güvenliğini sağ-
lamakla vazifeli bulunan idare,
polis.
ziyade:
çok, fazla.