siz, risale-i nur’un tercümanı haysiyetiyle ve bu iman
hizmetinizin İslâm ufuklarında parlaması cihetiyle, bu as-
rın bir hidayet serdarısınız.
kur’ân-ı kerîm’in on dördüncü asr-ı Muhammedîdeki
aziz dellâlı ve o müthiş zamanın müthiş zulümatına karşı
nur-i kur’ân’la mukabele eden büyük fedakârı ve risale-i
nur’u yüz binler nüshalarını yüz binler talebelerinin ka-
lemleriyle her tarafta neşredip dinsizliğe ve küfr-i mutla-
ka karşı bir sedd-i kur’ânî tesis eden Muhteşem kahra-
manı sevgili üstadımız!
Âlemlere rahmetler ve saadetler getiren ve insanlığa
selâmet ve teselliler bahşeden bu mukaddes hizmetiniz-
de ehl-i imana zuhurunu müjde verip ispat ettiğiniz ve
emareleri gözükmeye başlayan ve bütün kıt’alara şamil
hâkimiyet-i İslâmiyenin nurlu ve büyük bayramını bütün
ruhumuzla tebrik eder, Cenab-ı Hak’tan uzun ömürleri-
nize dualar eder, ellerinizden tâzimle öperiz.
AnkaraÜniversitesi
NurTalebeleri
ì®í
Emirdağ Lâhikası – ıı | 745 |
ten, dehşetli, korkunç.
neşir:
yayım, yayın.
nur-i kur’ân:
Kur’ân-ı Kerîm’in
nuru, aydınlığı, ışığı.
nüsha:
kitap.
rahmet:
şefkat, merhamet, bağış-
lama ve esirgeyicilik.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
saadet:
mutluluk.
sedd-i kur’ânî:
Kur’ân’a ait set,
Kur’ân’ın yıkılmaz seddi, kalesi.
selâmet:
kurtulma, selâmete
çıkma.
serdar:
asker başı, baş kumandan,
komutan.
şamil:
içine alan, kapsayıcı.
talebe:
öğrenci.
tazim:
hürmet, ululama, saygı
gösterme.
teselli:
avutma, acısını dindirme.
tesis:
kurma, meydana getirme.
zuhur:
ortaya çıkma.
zulümat:
karanlıklar, dinsizlik, zu-
lüm ve küfür.
âlem:
çağ, zaman.
asr:
yüzyıl.
asr-ı muhammedî:
Hz. Mu-
hammed’e ait asır, onun ya-
şamış olduğu yüzyıl.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
bahş:
bağış, ihsan, verme.
Cenab-ı hak:
Allah; doğru, ger-
çek, Hakkın tâ kendisi olan,
şeref ve azamet sahibi yüce
Allah.
dellâl:
ilân edici; hakka davet
eden.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
fedakâr:
kendini veya şahsî
menfaatlerini hiçe sayan, feda
eden.
hâkimiyet-i islâmiye:
İslâm’ın
hakimliği, İslâmiyet’in hâkim
olması.
haysiyet:
itibar.
hidayet:
doğru inanç ve yaşa-
yış üzere olmak.
hizmet:
görev, vazife.
iman:
inanç, itikat.
ispat:
kanıtlama, doğrulama.
kıt’a:
yer yüzündeki yedi bü-
yük kara parçasından her biri,
ana kara.
kur’ân-ı kerîm:
Kur’ân; Hz.
Muhammed’e vahiyle indirilen
en son İlâhî kitap.
küfr-i mutlak:
mutlak küfür,
hiç bir imanî hükmü, delili ka-
bul etmeme, kesin ve tam bir
inkar.
muhteşem:
haşmetli, yüce.
mukabele:
karşılık.
mukaddes:
takdis edilmiş,
kutsal, aziz, temiz.
müthiş:
dehşet veren, ürkü-