seyrüsülûk-i ruhanîleri gibi seyrüsülûk ile yükselerek o
kudsî zatlara yanaşmak ve istifade etmektir.
rüya-i sadıkada ervah-ı habise ve şeytan, peygamber
suretinde temessül edemez. Fakat celb-i ervahta, ervah-ı
habise belki peygamberin lisanen ismini kendine takıp,
sünnet-i seniyeye ve ahkâm-ı şer’iyeye muhalif olarak
konuşabilir. eğer bu konuşması şeriatın ahkâmına ve
sünnet-i seniyeye muhalif ise, tam delildir ki, o konuşan
ervah-ı tayyibe değildir. Mü’min ve Müslüman cinnî de
değildir. ervah-ı habisedir; bu şekilde taklit ediyor.
Sani yen:
Şimdi nur talebeleri böyle meselelerde
derse muhtaç değildirler. risale-i nur her şeyin hakikati-
ni beyan etmiş, başka izahata ihtiyaç bırakmamış. risa-
le-i nur onlara kâfidir. Fakat nur talebesi olmayanların
aynı muhaberede, ahkâm-ı şeriat ve sünnet-i seniye esa-
satına muhalif telkinatı dinlememeleri lâzım ve elzemdir.
Yoksa büyük hata olur.
Bir ihTar:
Bu mektuptaki ruhlarla muhabere mese-
lesine karşı edilen şiddetli tenkit, ecnebiden, fen ve fel-
sefeden ve manyetizma ve ispirtizmadan gelen ve mane-
vî bir şekli giyen bir meşrebe karşıdır. Yoksa İslâmiyet-
ten ve tasavvuf ve ehl-i tarikatten gelen ve bir derece
ruhlarla muhabereye benzeyen ve nâehillerin girmesiyle
bir derece suistimal edilen ve pek az olan bir kısım sofu-
ların sofîliğine karşı değildir. gerçi onlarda da bir cihet-
te bazılara zarar olabilir. Fakat öteki gibi hiçbir cihette
aldatıcı değil ve İslâmiyete hiçbir cihette zarar niyeti yok.
Emirdağ Lâhikası – ıı | 737 |
istimal:
kullanma.
izahat:
izahlar, açıklamalar.
kâfi:
yeterli.
kudsî:
mukaddes, yüce.
lisanen:
sözle, şifahen, ağızdan ko-
nuşarak.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
manyetizma:
telkin ve hipnoz
yolu ile birini tesir altına alma.
mesele:
konu.
meşrep:
yaratılış, tabiat, huy, mi-
zaç, ahlâk.
muhabere:
haberleşme.
muhalif:
zıt, aykırı.
muhtaç:
gerek duyan.
mü’min:
iman eden, inanan.
naehil:
ehil olmayan, ehliyetsiz,
beceriksiz.
niyet:
düşünce, kast.
Nur:
Risale-i Nur.
peygamber:
Hazret-i Muhammed.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
ruhanî:
ruha ait, ruh ile ilgili.
rüya-i sadıka:
doğru rüya, makbul
ve muteber kimselerin gördükleri
şekilde, dünyada hakikatleri çıkan
sadık rüya.
saniyen:
ikinci olarak.
seyrüsülûk-i ruhanî:
manevî
âleme bir terbiye yoluna girip de-
vam etme.
sofu:
dinin buyruk ve yasaklarına
bütünüyle uyan kimse.
suistimal:
bir şeyi kötüye kul-
lanma.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
sünnet-i seniye:
Hz. Muham-
med’in (asm) yüce sünneti; yüksek
hâl, söz, tavır ve tasvipleri.
şeriat:
İslâm dini ve prensipleri.
taklit:
birinin davranış ve işlerinin
şekil ve biçim olarak aynını
yapma.
talebe:
öğrenci.
tasavvuf:
İslamiyet’in temel pren-
siplerine dayanarak, nefsi dünya
alakalarından ve sevgisinden kesip
Allah’a ulaşma yolundaki kalbe,
ahlaka, nefse, ruha marifete, ma-
kama ve bâtına ait bilgiler; Allah’a
ulaşma bilgi ve yaklaşımı.
telkinat:
telkinler, fikir aşılamalar.
temessül:
bir şekil ve surete
girme, cisimlenme.
tenkit:
eleştirme.
zat:
şahsiyet.
ahkâm:
dinî hükümler, emir-
ler.
ahkâm-ı şeriat:
şeriatın hü-
kümleri, şeriatın hüküm ve
kaideleri.
ahkâm-ı şer’iye:
şer’î hüküm-
ler, şeriatın esas ve kanunları.
beyan:
anlatma, açıklama.
celb-i ervah:
ruhların celbi,
ruhları çekmek, ruh çağırmak.
cihet:
yön.
cinnî:
cin taifesinden olan.
delil:
kanıt, tanık, burhan.
ecnebi:
yabancı, başka millet-
ten olan.
ehl-i tarikat:
tarikat ehli, kal-
bini dünyanın fani işlerinden
ayırıp, Allah sevgisi ile bağla-
yan kimseler.
elzem:
daha (en, pek) lâzım,
lüzumlu, gerekli.
ervah-ı habise:
habis, kötü
ruhlar; Allah’a isyan eden,
itaati sevmeyen anarşist ruh-
lar.
ervah-ı tayyibe:
iyi ruhlar.
esasat:
esaslar, kökler, temel-
ler.
felsefe:
madde ve hayatı baş-
langıç ve gaye bakımından in-
celeyen ilim.
fen:
tecrübî, ispatla meydana
gelmiş ilimlere verilen genel
ad.
gerçi:
her ne kadar.
hakikat:
gerçek.
ihtar:
dikkat çekme, hatır-
latma, uyarı.
ispirtizma:
ölülerin ruhlarıyla
bazı şartlar altında haberleş-
menin mümkün bulunduğuna
inanan görüş ve bu maksatla
yapılan faaliyet.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.