hiçbir zaman mahkeme, kanunlarıyla onlara o cihette
ilişmemiştir.
Hem Hazret-i ömer (
rA
) hilâfeti zamanında bir adî
Hristiyanla mahkemede beraber muhakeme olmuşlar.
Hâlbuki o adî Hristiyan, Müslümanların hem mukaddes
rejimlerine, hem dinlerine, hem kanunlarına muhalif
iken, o mahkemede onun hâli nazara alınmaması göste-
riyor ki, mahkeme hiçbir cereyana âlet olamaz, hiçbir ta-
rafgirlik içine giremez ki, Halife-i ruy-i zemin, adî bir
kâfirle muhakeme olmuşlar.
İşte, ben de yüzer ayat-ı kur’âniyeye istinaden
kur’ân’ın kudsî kanunlarının yerine, medeniyetin bozuk
kısmından anarşilik hesabına ve bir nevi bolşeviklik na-
mına istibdad-ı mutlak manasında Cumhuriyetteki hürri-
yet perdesi altında dindarlar hakkında eşedd-i zulme âlet
olabilen muvakkat bir rejime, değil yalnız ben, belki bü-
tün ehl-i vicdan muhaliftir. Hem muhalefet, hiçbir hükû-
mette bir suç sayılmıyor.
i
kiNCisi
:
Âsâyişi bozmak, emniyeti ihlâl etmek ihtimali
bahanesiyle otuz sene cezayı bana çektirdiler. Buna ce-
vaben deriz ki:
Mahkemenin tahkikatıyla hem beş yüz bin fedakâr
nur talebeleri bulunduğu hâlde, hem yirmi sekiz sene
zarfında bu kadar zalimâne ihanetlere mâruz olduğumuz
hâlde, nurcularla alâkadar olan altı vilâyet, altı mahke-
me hiçbir vukuatını kaydedememeleri, gösterememeleri
ispat ediyor ki, nurcular asayişin muhafızlarıdırlar. İman
Emirdağ Lâhikası – ıı | 739 |
istinaden:
istinat ederek, dayana-
rak.
kafir:
Allah’ı ve İslamiyet’i inkar
eden, dinsiz.
kudsî:
mukaddes, yüce.
mana:
anlam.
maruz:
uğramak, etkilenmek.
muhafız:
koruyucu, bekçi.
muhakeme:
duruşma.
muhalefet:
uygun olmama, ayrı-
lık; zıtlık.
muhalif:
zıt, karşıt, aykırı.
mukaddes:
takdis edilmiş, kutsal,
aziz, temiz.
muvakkat:
geçici.
nam:
ad.
nazar:
dikkat.
nevi:
çeşit.
Nur:
Risale-i Nur.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine ta-
raftar olan, Risale-i Nur’ları okuyup
neşreden kimse.
rejim:
devletin şekli ve hükümet
tarzı.
tahkikat:
araştırmalar, soruştur-
malar.
talebe:
öğrenci.
tarafgir:
bir tarafı tutan, taraflı.
vilayet:
il.
vukuat:
vuku bulan şeyler, hadi-
seler, olaylar.
zalim:
zulmeden, acımasız ve hak-
sız davranan.
zarfında:
süresince.
adî:
sıradan, her zamanki.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
anarşi:
her türlü düzen ve oto-
riteye karşı koyarak karışıklığı
meydana getirme durumu.
asayiş:
emniyet, kanun ve ni-
zam hakimiyetin sağlanması.
âyât-ı kur’âniye:
Kur’ân’ın
ayetleri.
bahane:
asıl sebebi gizlemek
için ileri sürülen uydurma se-
bep.
Bolşeviklik:
Rus komünizmi
taraftarlığı.
cereyan:
akım, fikir, sanat
veya siyaset hareketi.
cevaben:
cevap olarak, karşı-
lık şeklinde.
cumhuriyet:
siyasî mekaniz-
ması seçimle kurulan, adalet
ve hukukun üstünlüğüyle te-
mel hak ve hürriyetleri sağla-
mayı amaçlayan idare şekli.
dindar:
dinin emirlerini yerine
getiren.
ehl-i vicdan:
vicdan ve mer-
hamet sahibi olanlar.
eşedd-i zulüm:
zulmün en
şiddetlisi.
fedakâr:
kendini veya şahsî
menfaatlerini hiçe sayan, feda
eden.
halife-i ruy-i zemin:
yeryüzü-
nün halifesi.
hilâfet:
halifelik, İslam devlet
reisliği.
ihanet:
hıyanet, arkadan
vurma.
ihlâl:
bozma, zarar verme.
ihtimal:
olabilirlik, olasılık.
iman:
inanç, itikat.
ispat:
kanıtlama, doğrulama.
istibdat-ı mutlak:
hiç bir hak
ve hürriyeti tanımayan tam
baskı, tam diktatörlük.