nur talebelerinin ve İhvan-ı Müslimîn Cemiyetinin
gerçi maksatları, hakaik-ı kur’âniye ve imaniyeye hizmet
ve ittihad-ı İslâm dairesinde Müslümanların saadet-i dün-
yeviye ve uhreviyelerine hizmet etmektir; fakat nur
talebelerinin beş altı cihetle farkları var:
B
iriNCi
F
ark
:
nur talebeleri siyasetle iştigal etmez, si-
yasetten kaçıyorlar. eğer siyasete mecbur olsalar, siyase-
ti dine âlet yapıyorlar, tâ ki siyaseti dinsizliğe âlet eden-
lere karşı dinin kudsiyetini göstersinler. siyasî bir cemi-
yetleri asla mevcut değil.
İhvan-ı Müslimîn ise, memleket ve vaziyet sebebiyle si-
yasetle, din lehinde iştigal ediyorlar ve siyasî cemiyet de
teşkil ediyorlar.
i
kiNCi
F
ark
:
nurcular, üstadlarıyla içtima etmiyorlar
ve etmeye de mecbur değiller. kendilerini üstadlarıyla
içtimaa mecburiyet hissetmiyorlar. ders almak için bera-
ber bulunmaya lüzum görmüyorlar. Belki koca bir mem-
leket bir dershane hükmünde, risale-i nur kitapları on-
ların eline geçmekle, üstad yerine onlara bir ders verir.
Herbir risale, bir said hükmüne geçer.
Hem ellerinden geldiği kadar ücretsiz istinsah ederler.
Muhtaçlara mukabelesiz
(1)
veriyorlar ki, okusunlar ve
dinlesinler. Bu suretle büyük bir memleket büyük bir
dershane hükmünde oluyor.
İhvan-ı Müslimîn ise, umumî merkezlerde mürşit ve
reisleriyle görüşmek ve emirler ve dersler almak için
cemiyet:
dernek, topluluk.
gerçi:
her ne kadar.
hakaik-ı kur’âniye:
Kur’ân ait
olan ve ondan gelen gerçekler.
hizmet:
görev, vazife.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
hükmüne:
yerine, değerine.
içtima:
toplanma, bir araya gelme.
ihvan-ı müslimîn:
merkezi Mı-
sır’da bulunan İslam’a hizmeti
gaye edinen ‘Müslüman Kardeşler’
adındaki bir topluluk.
istinsah:
nüshasını yazma, örne-
ğini çıkarma, kopya etme.
iştigal:
bir işle uğraşma, meşgul
olma.
ittihad-ı islâm:
İslâm birliği, Pa-
nislâmizm.
kudsiyet:
kutsallık, mukaddeslik,
azizlik.
leh:
onun tarafına, ondan yana,
birinin faydası için yapılan hare-
ket.
mecburiyet:
mecbur olma, zaru-
rîlik durumu, zorunluluk.
mukabele:
karşılık.
mürşit:
irşat eden, doğru yolu gös-
teren, rehber, kılavuz.
Nur:
Risale-i Nur.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine ta-
raftar olan, Risale-i Nur’ları
okuyup neşreden kimse.
reis:
başkan.
risale:
kitap, kitapçık.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
saadet-i dünyeviye:
dünya ile
ilgili saadet, dünya hayatın-
daki mutluluk, dünya saadeti.
siyasî:
siyasetle ilgili, siyasete
ait.
talebe:
öğrenci.
teşkil:
oluşturma, şekillen-
dirme.
uhreviye:
ahirete dair, ahirete
ait.
umumî:
genel.
Üstad:
Bediüzzaman Said
Nursî.
vaziyet:
durum.
1.
Yirmi beş sene müddetle el yazmasıyla Anadolu'da neşri bu şekilde olmuştur.
| 754 | Emirdağ Lâhikası – ıı