hizmetkârlıktır; bir hâkimiyet ve benlik için tahakküm
âleti değil... Bu zamanda terbiye-i İslâmiyenin noksani-
yetiyle ve ubudiyetin zafiyetiyle benlik, enaniyet kuvvet
bulmuş. Memuriyeti hizmetkârlıktan çıkarıp bir hâkimi-
yet ve müstebidâne bir tahakküm ve mütekebbirâne bir
mertebe tarzına getirdiğinden, abdestsiz, kıblesiz namaz
kılmak gibi, adalet, adalet olmaz, esasiyle de bozulur. Ve
hukuk-i ibad da zirüzeber olur. Hukuk-i ibad, hukukullah
hükmüne geçmiyor ki hak olabilsin. Belki nefsanî haksız-
lıklara vesile olur.
Şimdi, Adnan Menderes gibi, “İslâmiyetin ve dînin
icaplarını yerine getireceğiz” diye ve mezkûr iki kanun-i
esasîye karşı muhalefet edip tam zıddına olarak iki deh-
şetli cereyan, gayet büyük rüşvetle halkları aldatmak ve
ecnebîlerin müdahalesine yol açmak vaziyetinde hücum
etmek ihtimali kuvvetlidir.
Bi r i s i :
Birinci kanun-i esasîye muhalif olarak, bir ca-
ni yüzünden kırk masumu kesmiş, bir köyü de yakmış.
Bu derecede bir istibdad-ı mutlak, her nefsin zevkine ge-
çecek memuriyete bir hâkimiyet suretinde rüşvet vere-
rek, dindar hürriyetperverlere hücum ediliyor.
İ k inc i hücumda :
İslâmiyet milliyet-i kudsiyesini bı-
rakıp, evvelkisi gibi, bir cani yüzünden yüz masumun
hakkını çiğneyebilen, zahiren bir milliyetçilik ve hakikat-
te ırkçılık damarıyla hem hürriyetperver dindar demok-
ratlara, hem bütün bu vatandaki yüzde yetmişi sair un-
surlardan bulunanlara, hem hükûmet aleyhine, hem
bîçare türkler aleyhine, hem demokratın takip ettiği
Emirdağ Lâhikası – ıı | 761 |
tahakküm:
zorbalık etme, zorla
hükmetme, hükmü altına alma.
terbiye-i islâmiye:
İslâmî terbiye.
ubudiyet:
kulluk.
unsur:
milliyet.
vesile:
bahane, sebep.
zafiyet:
zayıflık.
zahiren:
görünüşte.
zirüzeber:
altüst, karmakarışık,
darmadağın.
adalet:
her hak sahibine hak-
kının tam ve eksiksiz veril-
mesi, hakkaniyet, âdillik.
aleyh:
karşı, karşıt.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
cani:
cinayet işlemiş, kimse.
cereyan:
akım, fikir, sanat
veya siyaset hareketi.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
dindar:
dinin emirlerini yerine
getiren.
enaniyet:
kendini beğenme,
bencillik, egoistlik.
evvel:
önce.
gayet:
son derece.
hâkimiyet:
hâkim oluş, hük-
mediş, egemenlik.
hizmetkâr:
hizmet yapan
kimse, hizmetçi.
hükmüne:
yerine, değerine.
hürriyetperver:
hürriyet se-
ver.
ihtimal:
olabilirlik.
istibdat-ı mutlak:
hiç bir hak
ve hürriyeti tanımayan tam
baskı, tam diktatörlük.
kanun-ı esasî:
ana prensipler,
anayasa.
masum:
suçsuz, kabahatsiz,
günahsız.
mertebe:
rütbe, paye.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
milliyet-i kudsiye:
mukaddes
ve kıymetli milliyet.
muhalefet:
zıtlık, aykırılık, ay-
rılık.
müdahale:
karışma.
müstebidâne:
müstebitçe,
keyfî ve baskıcı bir şekilde.
nefsanî:
nefisle ilgili, nefsin ar-
zularına ait.
noksaniyet:
eksiklik, noksan-
lık.
rüşvet:
ödün, taviz.