mebuslarına bir sene evvel verildiği gibi, yine bera-i ma-
lûmat takdim etmek için iki-üç sebep var:
B
iriNCisi
:
risale-i nur’dan
Sikke-iTasdik-iGaybî
mec-
muasında yazılan kat’î, yüzer işaratın ve emaratın delâ-
letiyle ve çok hâdiselerin o delâleti tasdikiyle sabit olmuş
ki:
risale-i nur, manevî tahribata ve anarşilik ve bolşe-
vizm, tabiiyun ve maddiyunluğa ve şükûk ve şübehata ve
küfr-i mutlaka karşı bin sedd-i kur’ânî hizmetini bihakkın
ifa etmesiyle, bu vatanı bu tehlikeli dünya fırtınası içinde
muhafazaya bir vesile olduğu ve bir sadaka-i makbule
hükmüne geçip ikinci Harb-i Umumînin belâsına ve baş-
ka memleketlerde vuku bulan belâların bu memlekete
girmesine mümanaatla manevî bir siper teşkil ettiği be-
dahetle aşikâr olmuştur. Bu müddeayı risale-i nur’a na-
zar eden en muannit feylesoflar da tasdik etmeye
mecbur kalmışlardır. İşte o risale-i nur 500 bin tale-
besiyle ve 600 bin nüshasıyla herkesin kalbinde iman
dersiyle bir yasakçı bırakıp asayişi temin etmekle,
(1)
…'
ôr
No
G n
Qr
Rp
h l
In
Qp
RGn
h o
Qp
õn
Jn
’n
h
yani, “Birinin günahıyla başka-
sı mesul olamaz” diye olan kur’ân’ın bir kanunu esasîsi-
ni tatbike çalışmasıyla ve milyonlarla okuyanlar içinde
hiçbirisi onu okumaktan zarar görmemesiyle, bu za-
manda bir mu’cize-i kur’âniye ve bu vatan ve millet için
bir vesile-i def-i belâ olduğu isbat edildiği hâlde; ve yirmi-
beş seneden beri gizli, ifsatçı, anarşi hesabına çalışan ko-
miteler desiseleriyle mahkemeleri aleyhine sevk edip
aleyh:
karşı, karşıt.
anarşi:
her türlü düzen ve otori-
teye karşı koyarak karışıklığı mey-
dana getirme durumu.
asayiş:
emniyet, kanun ve nizam
hakimiyetin sağlanması.
aşikâr:
açık, belli, meydanda.
bedahet:
açıklık, aşikâr, ispata ih-
tiyaç olmayacak derecede açıklık.
belâ:
musibet, sıkıntı.
bera-i malûmat:
bilgi ve malûmat
için, bilgi vermek için.
bihakkın:
tamamıyla, hakkıyla.
bolşevizm:
Lenin tarafından geliş-
tirilen komünist nazariye ve uy-
gulama, ihtilâl yoluyla proletarya
iktidarı kurma taraftarlığı, Bolş-
eviklik.
delâlet:
delil olma, gösterme; ala-
met, işaret.
desise:
hile, oyun, aldatmaca.
emarat:
emareler, alametler, ni-
şanlar.
evvel:
önce.
filozof:
felsefe ile uğraşan, filozof.
hâdise:
olay.
harb-i Umumî:
genel harp, dünya
savaşı.
hizmet:
görev, vazife.
hükmüne:
yerine, değerine.
ifa:
bir işi yapma, yerine getirme.
ifsat:
fesada uğratma, bozma, ka-
rışıklık çıkarma.
iman:
inanç, itikat.
ispat:
kanıtlama, doğrulama.
işarat:
işaretler, alâmetler, belirti-
ler.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
küfr-i mutlak:
mutlak küfür, hiç
bir imanî hükmü, delili kabul et-
meme, kesin ve tam bir inkar.
maddiyyunluk:
her şeyi madde
ile değerlendiren, sadece mad-
deye dayanan, maneviyatı inkar
edenin mesleği, materyalistlik.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
mebus:
milletvekili.
mes’ul:
sorumlu, yükümlü.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
mu’cize-i kur’âniye:
Kur’ân’a ait
mu’cize.
muhafaza:
koruma.
müddea:
iddia edilen şey, tez, sav.
mümanaat:
mani olma, engel-
leme.
nazar:
bakış, dikkat.
reis:
başkan.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sabit:
ispat edilmiş, ispatlan-
mış.
sadaka-i makbule:
Allah ta-
rafından hoş karşılanmış, ka-
bul edilmiş sadaka.
sedd-i kur’ânî:
Kur’ân’a ait
set, Kur’ân’ın yıkılmaz seddi,
kalesi.
sevk:
yöneltme.
siper:
koruyucu engel, kalkan.
şübehat:
şüpheler.
şükûk:
şekler, şüpheler.
tabiiyyun:
tabiatçılar, mater-
yalistler, tabiata tapanlar.
tahribat:
tahripler, yıkıp boz-
malar.
takdim:
arz etme, sunma.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tatbik:
uydurma, uygulama.
temin:
sağlamlaştırma.
teşkil:
oluşturma, şekillen-
dirme.
vesile:
bahane, sebep.
vesile-i def-i bela:
belayı, mu-
sibeti defetmeye vesile olan.
vuku:
olma, gerçekleşme,
meydana gelme.
1.
Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez. (En’am Suresi: 164; İsra Suresi: 15; Fatır
Suresi: 18; Zümer Suresi: 7.)
| 770 | Emirdağ Lâhikası – ıı