Emirdağ Lâhikası - page 67

bulunuz ki; beni hapse alsınlar, bu azaptan kurtulayım,”
diye bazı dostlarıma bir gizli mektup elden göndermiş-
tim. ta, benim hayatımın sermayesi ve neticesi ve gayet
ziynetli bir surette tezyin edilmiş risale-i nur’dan, deniz-
li’de mahkemede bulunan kitaplarıma yakın olayım ve
teslim almaya çalışayım. Maatteessüf, aleyhime olan
oradaki ehl-i vukuftan birtek adam beni müdafaa eder-
ken, o dahi mektubumu görüp, hapse girmem için aley-
hime hüküm vermeye mecbur olmuş.
Beni hapislere sokan muarızlarımın bir bahaneleri de,
o mahkemede ondan beraat kazandığım tarikatçiliktir.
Hâlbuki, risale-i nur’da daima dava edip demişim: “za-
man tarikat zamanı değil, belki imanı kurtarmak zamanı-
dır. tarikatsiz cennete gidenler çoktur, imansız cennete
giden yoktur” diye bütün kuvvetimizle imana çalışmışız.
Ben hocayım, şeyh değilim. dünyada bir hanem yok ki,
nerede tekkem olacak? Bu yirmi sene zarfında, birtek
adam yok ki, çıksın desin: “Bana tarikat dersi vermiş.”
Ve mahkemeler ve zabıtalar bulmamışlar. Yalnız eskiden
yazdığım tarikatlerin hakikatlerini ilmen beyan eden
Tel-
vihatRisalesi
var ki, bir ders-i hakikattir ve yüksek bir
ders-i ilmîdir, tarikat dersi değildir. Hürriyet-i vicdanı esas
tutan hükûmet-i cumhuriyenin, elbette bu milletin milyar-
lar ecdadının ruhları bağlandığı bir hakikate ve onun
yolunda dünyaya meydan okudukları ve iman-ı tahkikîyi
galibâne felsefeye karşı ispat eden bir eseri ve hadimle-
rini himaye etmek ehemmiyetli bir vazifedir. Yoksa, o za-
yıf hadimin ellerini bağlayıp, binler düşmanlarını ona
Emirdağ Lâhikası – ı | 67 |
müdafaa:
savunma, koruma.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın temeli
ve sebebi olan manevî varlık.
sermaye:
varlık, servet.
şeyh:
tarikat kurucusu, bir tari-
katta en üst mertebeye ulaşmış
kimse; bir tekke veya zaviyede
ders veren ve müritleri bulunan
kimse.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için şey-
hin gözetiminde müridin takip
edeceği terbiye usul ve yolu.
tarikatçılık:
tarikat taraftarlığı.
tezyin:
süsleme, ziynetlendirme.
vazife:
görev.
zabıta:
şehir güvenliğini sağla-
makla vazifeli bulunan idare, po-
lis.
zarfında:
süresince.
ziynet:
süs.
aleyh:
karşı, karşıt.
azap:
eziyet, işkence; büyük
sıkıntı, şiddetli acı.
bahane:
asıl sebebi gizlemek
için ileri sürülen uydurma se-
bep.
beraat:
serbest kalma, suçsuz
bulunma, aklanma.
beyan:
anlatma, açıklama.
dava:
iddia.
ders-i hakikat:
hakikat dersi.
ders-i ilmî:
ilmî ders.
ecdat:
dedeler, büyük babalar,
atalar.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i vukuf:
bir mesele hak-
kında bilgi ve yetki sahibi
olanlar.
felsefe:
madde ve hayatı baş-
langıç ve gaye bakımından in-
celeyen ilim.
galibâne:
galibe yakışır tarzda.
gayet:
son derece.
hâdim:
hademe, hizmetçi.
hakikat:
gerçek, doğru.
hane:
ev, mesken.
himaye:
koruma, muhafaza
etme.
hüküm:
karar, emir.
hükümet-i cumhuriye:
cum-
huriyet hükümeti. cumhuriyet
idaresi.
hürriyet-i vicdan:
vicdan hür-
riyeti:.
ilmen:
ilim ile.
iman:
inanç, itikat.
iman-ı tahkikî:
tahkikî iman,
imana dair bütün meseleleri
inceleyip delil ve bürhan ile
inanma.
ispat:
kanıtlama, doğrulama.
maatteessüf:
ne yazık ki, üzü-
lerek belirteyim ki.
muarız:
muhalefet eden, karşı
çıkan, muhalif.
1...,57,58,59,60,61,62,63,64,65,66 68,69,70,71,72,73,74,75,76,77,...1032
Powered by FlippingBook