Œ
14
œ
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
BaNa hiZmET EdEN kÜÇÜCÜk Bir risaLE-i NUr
TaLEBEsiNiN ÇOkLar NamıNa sOrdU/U
sUaLiNE CEVaPTır
sua l
:
üstadım, yağmur duası ve namazın neticesi gö-
rünmedi, faydasız kaldı. İki üç defa bulut toplandı, yağ-
mur vermeden dağıldı. neden?
El ce vap:
Yağmursuzluk, bu çeşit dua ve namazın
vaktidir, illeti ve hikmeti değil. nasıl ki güneş ve ayın tu-
tulması zamanında küsuf ve husuf namazı kılınır ve gü-
neşin gurubuyla akşam namazı kılınır; öyle de, yağmur-
suzluk, kuraklık, yağmur namazının ve duasının vaktidir.
İbadet ve duanın sebebi ve neticesi, emir ve rıza-i İlâ-
hîdir; faydası, uhrevîdir. eğer namazdan, ibadetten dün-
yevî maksatlar niyet edilse, yalnız onlar için yapılsa, o
namaz battal olur. Meselâ, akşam namazı güneşin bat-
maması için ve husuf namazı ayın açılması için kılınmaz.
öyle de, bu nevi ibadet, yağmuru getirmek için kılınsa,
yanlış olur. Yağmuru vermek, Cenab-ı Hakkın vazifesi-
dir. Biz, vazifemizi yaptık; onun vazifesine karışmayız.
gerçi yağmur namazının zahir neticesi yağmurun gel-
mesidir, fakat asıl hakikî, en menfaatli neticesi ve en gü-
zel ve tatlı meyvesi şudur ki: Herkes o vaziyetle anlar ki,
onun tayınını veren babası, hanesi, dükkânı değil, belki
battal:
işe yaramaz, hantal.
defa:
kere, kez, yol.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
dünyevî:
dünyaya ait.
gerçi:
her ne kadar...
gurup:
batma, batış.
hakikî:
gerçek.
hane:
ev, mesken.
hikmet:
İlahî gaye, gizli sebep,
fayda.
hizmet:
birinin işini görme, bir
kimsenin hesabına veya men-
faatine iş görme.
husuf:
ay tutulması.
illet:
sebep, gaye.
küsuf:
güneş tutulması.
maksat:
kast, amaç, düşünce.
menfaat:
fayda.
meselâ:
örneğin.
nam:
adına, yerine.
nevi:
çeşit.
niyet:
öncede düşünmek, be-
lemek.
rıza-i ilâhî:
Allah’ın rızası, hoş-
nutluğu.
sual:
soru.
tayın:
ekmek, erzak, yiyecek.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait.
vakit:
münasip, uygun zaman.
vazife:
görev.
vaziyet:
durum.
zahir:
görünüşe göre, görünüş
itibariyle.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
| 72 | Emirdağ Lâhikası – ı