saadetlerine binler hayatımı ve binler şerefimi feda etme-
ye hazırım.
İşte, sinek kanadını dağ gibi yaptıklarının bir emaresi
şu ki: Benim gibi gurbette, hasta, ihtiyar, zaif, tek başı-
na bulunan bir adam için, on gün zarfında beş defa Af-
yon Valisi ve emniyet Müdürü ve iki defa Afyon Müddeiu-
mumîsi benim için buraya gelmesi ve iki günde, her bir
günde beş tayyare benim gezdiğim yerlerde beni nezaret
altına alması; ve beş polis hafiyesinin burada bana taras-
sud edenlere ilâve edilip, ahvalimi tecessüs etmek için
gönderilmesi; ve postahanelere bana ait mektupların
müsaderesi için resmen emir verilmesi gösteriyor ki,
Şeyh said ve Menemen Hâdisesinin on misli bir hadise-
yi evhamla düşünmüşler. Habbeyi kubbe söylemişler ki,
böyle bir vaziyet alıyorlar. Benim eski hayatımı zanne-
dip, ihanetle hiddete gelecek tahmin etmişler. Bilâkis al-
dandılar. Biz, bütün kuvvetimizle anarşîliğe bir sedd-i
zülkarneyn gibi, bir sedd-i kur’ânî tesisine çalışıyoruz.
Bize ilişenler, anarşîlik ve belki komünistliğe zemin ihzar
ediyorlar.
evet, eğer eski hayatım gibi, izzet-i ilmiyeyi muhafaza
etmek için hiçbir hakareti kabul etmemek olsaydı ve
vazife-i hakikiyesi sırf ahiret ve ölümün idam-ı ebedîsin-
den Müslümanları kurtarmak vazifesi olmasaydı ve bana
ilişenler gibi sırf dünyaya ve menfî siyasete çalışmak
olsaydı, on Menemen, on Şeyh said Hâdisesi gibi bir
hadiseye, o anarşilik hesabına çalışanlar sebebiyet vere-
ceklerdi.
ahiret:
öbür dünya, ikinci hayat.
ahval:
hâller, durumlar.
anarşi:
kargaşa, karışıklık.
bilâkis:
aksine, tersine.
defa:
kere, kez, yol.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
evham:
vehimler, zanlar, kurun-
tular.
feda:
uğruna verme.
gurbet:
yabancı yere gidip kalma,
doğup büyünülen yerler dışında
kalma.
habbe:
tane.
hâdise:
olay.
hafiye:
saklı ve gizli olayları araş-
tıran polis.
hakaret:
saygı göstermeme, alçak
görme, aşağılama.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
idam-ı ebedî:
dirilmemek üzere
yok oluş, ahiret inancı olmadığı
için ölümü ebedî yokluğa gitmek
olarak görme.
ihanet:
hainlik, kötülük etme, ar-
kadan vurma.
ihtiyar:
yaşlı.
| 70 | Emirdağ Lâhikası – ı
ihzar:
hazır etme, hazırlama.
izzet-i ilmiye:
ilmin izzeti, il-
min gerektirdiği ağırbaşlılık.
komünist:
bütün malların or-
taklaşa kullanıldığı ve özel
mülkiyetin olmadığı iddiasında
bulunan düzen in mensubu
olan kimse.
kubbe:
gökyüzü, sema.
menfi:
olumsuz, müspet ol-
mayan.
misil:
kat; eş.
müddeiumumî:
savcı.
muhafaza:
koruma.
müsadere:
toplatma, elden
alma.
nezaret:
gözetme, bakma.
resmen:
resmî olarak, resmî
bir şekilde.
saadet:
mutluluk.
sebebiyet:
sebep olma.
sedd-i kur’ânî:
Kur’ân’a ait
set, Kur’ân’ın yıkılmaz seddi,
kalesi.
sedd-i Zülkarneyn:
Zülkar-
neyn’in seddi; Zülkarneyn’in
Ye’cüc ve Me’cüc kavminden
korunmak isteyenler için yap-
tırdığı çok büyük ve sağlam
set, kale.
şeref:
onur, haysiyet.
tarassut:
gözetme, göz altında
tutma.
tayyare:
uçak.
tecessüs:
iç yüzünü araştırma,
ayrıntısını öğrenme, araştırma
merakı, araştırıcılık.
tesis:
kurma, meydana ge-
tirme.
vazife:
görev.
vazife-i hakikiye:
hakikî ger-
çek vazife.
vaziyet:
durum.
zarfında:
süresince.
zemin:
temel, dayanak.