Œ
9
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
size, melâikeye ait Meyvelerin bir parçasını daha gön-
derdim. Mahkeme reisi, kitaplarımı bana vereceğini söy-
lemesi üzerine, denizli’ye iki vekâletname gönderdim.
Burada bana şiddetli bir tecrit ve tazyik verildiğine merak
etmeyiniz; inayet-i rabbaniye devam ediyor.
Medar-ı ibrettir ki, burada risale-i nur serbest okunup
yazılırken –hilâf-ı âdet– başta bu kış yaz gibi gittiğini çok
adamlardan işittim. ne vakit bana ve risale-i nur’a hü-
cum edildi, yazdırılmadı, tatil oldu; gayet şiddetli bir kış
başladığı gibi, Afyon’a şekva suretinde yazılan hasbihâl
ve zelzeleleri risale-i nur’un tatiliyle münasebettar gös-
terdiği cihetini inanmayanlara, güya inandırmak için ay-
nı taarruz zamanında başlayıp şimdiye kadar ara sıra ha-
fifçe sarsar, îkaz ediyor diye işittim. Hem, ne vakit
risale-i nur’a ilişilmişse, bir nevi umumî korku başlamış
görüyoruz.
demek bu vatanın belâlardan muhafazası için risale-i
nur bir kat’î vesiledir. Madem böyledir; millet ve vatanı
sevenler, risale-i nur’u serbest bıraksınlar ve okusunlar
ve okutsunlar.
İaşe için tahsisatlarından, yalnız masraf borçları ver-
mek için birtek defa sekiz günlük tayınatı kabul ettim,
“daha istemem” dedim.
ì®í
Emirdağ Lâhikası – ı | 61 |
tecrit:
ayırma, bir tarafta tutma,
yalnız bırakma.
umumî:
genel.
vekâletname:
bir kimsenin vekil
olduğunu bildiren noterlikçe tas-
dik edilmiş, onaylanmış belge.
vesile:
yol, vasıta, sebep.
zelzele:
yer sarsıntısı, deprem.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
belâ:
musibet, sıkıntı.
cihet:
yan, yön, taraf.
defa:
kere, kez, yol.
gayet:
son derece.
güya:
sanki.
hasbihâl:
hâlleşme; görüşüp
konuşma, sohbet.
hilâf-ı âdet:
âdete aykırı.
iaşe:
geçindirme, besleme, ye-
dirip içirme.
ikaz:
uyarı.
inayet-i rabbanîye:
her şeyin
terbiye ve idare eden Cenab-ı
Hakk’ın yardımı.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
madem:
değil mi ki.
masraf:
bir iş görmek veya bir
şey almak için harcanan para.
medar-ı ibret:
ibret sebebi,
vesilesi.
melâike:
melekler.
merak:
endişe.
muhafaza:
koruma.
münasebettar:
ilgili, alâkalı.
nevi:
çeşit.
reis:
başkan.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
şekva:
şikayet.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
suret:
biçim, şekil, tarz.
taarruz:
saldırma, sataşma,
ilişme.
tahsisat:
tahsis olunan şeyler,
tahsis edilen para, ödenek.
tayınat:
maaştan başka veri-
len yiyecek.
tazyik:
zorlama, baskı, sıkıntı
verme.