Œ
8
œ
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
(2)
p
ôr
en
’r
G »p
a r
ºo
gr
Qp
hÉn
°Tn
h
emriyle,kardeşlerimlebirmeşve-
retemuhtacım.Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Şimdi bir emr-i vaki karşısında bulunuyorum. Benim
iaşem için her gün iki buçuk banknot, hem yeniden be-
nim için bir hane –mobilyasıyla beraber ve istediğim
tarzda– yaptırmak için emir gelmiş. Hâlbuki, elli altmış
senelik bir düstur-i hayatım bunu kabul etmemek iktiza
eder. gerçi dârülhikmeti’l-İslâmiyede bir iki sene maaşı
kabul ettim, fakat o parayı kitaplarımın tab’ına sarf ede-
rek ve ekserini meccanen millete verip, milletin malını
yine millete iade ettim. Şimdi eğer mecbur olsam ve si-
ze ve risale-i nur’a zarar gelmemek için kabul etsem, yi-
ne ileride millete iade etmek üzere saklayacağım. zaru-
ret-i kat’iye derecesinde kendime yalnız az bir parça sarf
edeceğim.
İşittim ki, eğer reddetsem, onlar, hususan lehimde ia-
şem için çalışanlar gücenecekler. Ve aleyhimde olanlar
diyecekler: “Bu adam başka yerden iaşe ediliyor.” o
bedbahtlar, iktisadın harikulâde bereketini bilmiyorlar ve
iki günde beş kuruşluk ekmek bana kâfi geldiğini görme-
mişler ki, bütün bütün asılsız bir evhama kapılıyorlar.
eğer kabul etsem, yetmiş senelik hayatım gücenecek ve
Emirdağ Lâhikası – ı | 59 |
ret:
reddetme, geri verme, geri çe-
virme, kabul etmeme.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sarf:
harcama.
sıddık:
hakikati kabul eden.
tab:
basma.
tarz:
biçim, şekil.
zaruret-i kat’iye:
kat’î zaruret; ke-
sin ihtiyaç, kat’î zorunluluk.
aleyh:
karşı, karşıt.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
banknot:
kâğıt bir lira.
bedbaht:
bahtsız, talihsiz, za-
vallı.
bereket:
bolluk, bereket, gür-
lük.
düstur-i hayat:
hayat kanunu,
hayat kaidesi.
ekser:
pek çok.
emr-i vaki:
beklenilmeyen iş,
sürpriz, zorlayıcı bir baskı ile
bir işi yapmaya mecbur etme,
oldu bittiye getirme.
evham:
vehimler, zanlar, ku-
runtular.
Gerçi:
her ne kadar...
harikulâde:
olağanüstü.
hususan:
bilhassa, özellikle.
iade:
geri verme.
iaşe:
geçindirme, besleme, ye-
dirip içirme.
iktisat:
tutum, biriktirme, ar-
tırma, tasarruf.
iktiza:
gerek, lüzum.
kâfi:
yeterli.
leh:
hakkında, onun için, onun
tarafına, onun faydasına veya
zararına, ondan yana.
meşveret:
müşavere, bir konu
hakkında çeşitli ve ehil şahıs-
lardan fikir alma, danışma.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
2.
İşlerinde onlarla istişare et. (Âl-i İmran Suresi:159.)