Emirdağ Lâhikası - page 66

tılsımıyla, benim ve risale-i nur’un programımız ve mes-
leğimiz ve bilfiil semeresini gördüğümüz ve çalıştığımız
ve gaye-i hareketimiz ve hedefimiz, ölümün idam-ı ebe-
dîsinden iman-ı tahkikî ile bîçareleri kurtarmak ve bu
mübarek milleti de her nevi anarşîlikten muhafaza et-
mektir.
İşte, risale-i nur, üç ehl-i vukuf heyetinin ve üç mah-
kemenin incelemesinden geçtiği hâlde, bu iki vazife-i
kudsiyeden başka, kastî olarak dünyaya, idareye, asayi-
şe dokunacak ciheti olmadığına, yirmi senelik hayatım
ve yüz otuz risale-i nur meydanda cerh edilmez bir hüc-
cettir.
evet, mahkemece dava ettiğim ve benimle münase-
bettar bütün dostlarımın tasdîkı altında, yirmi seneden
beri hiç müracaat etmeyen ve on seneden beri hükûme-
tin erkânlarını birkaçı müstesna olarak bilmeyen ve dört
seneden beri dünya harbinden ve hadisatından hiç haber
almayan ve merak etmeyen bu bîçare mazlum said, hiç
imkânı var mı ki, ehl-i siyasetle uğraşsın ve idareye iliş-
sin ve asayişin ihlâline meyli bulunsun. eğer zerre mik-
tar bulunsaydı, “karşımda kimler var? dünyada neler
oluyor? Bana kim yardım edecek?” diye soruşturacaktı,
merak edecekti, karışacaktı, hilelerle büyüklere hulûl
edecekti.
en elîm cüz’î bir hadise şudur ki:
“Bir tecrit-i mutlak içinde her muhabereden kesilmiş
vaziyetimden kurtulmak için hapse girmeye bir bahane
anarşi:
kargaşa, karışıklık.
asayiş:
emniyet, kanun ve nizam
hakimiyetin sağlanması.
bahane:
asıl sebebi gizlemek için
ileri sürülen uydurma sebep.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
bilfiil:
bizzat kendi çalışması ile,
kendi yaparak.
cerh:
reddetme, iptal etme.
cihet:
yön.
cüz’î:
küçük, az; kıymetsiz, önem-
siz.
dava:
yargı konusu, sav.
ehl-i siyaset:
ülkenin idaresiyle
meşgul olanlar, siyaset adamları,
politikacılar.
ehl-i vukuf:
bir mesele hakkında
bilgi ve yetki sahibi olanlar.
elîm:
şiddetli, çok dert ve keder
veren.
erkân:
ileri gelenler.
gaye-i hareket:
hareketin gayesi.
haber:
bilgi, bilgilendirme.
| 66 | Emirdağ Lâhikası – ı
hâdisat:
hadiseler, olaylar.
harp:
savaş.
heyet:
kurul, komite.
hüccet:
delil.
hulûl:
girme, içine sokulma.
idam-ı ebedî:
dirilmemek
üzere yok oluş, ahiret inancı
olmadığı için ölümü ebedî
yokluğa gitmek olarak görme.
idare:
memleket işlerinin yü-
rütülmesi, çekip çevrilmesi.
ihlâl:
bozma, zarar verme.
iman-ı tahkikî:
tahkikî iman,
imana dair bütün meseleleri
inceleyip delil ve bürhan ile
inanma.
kastî:
bile bile yapılan.
mazlum:
zulüm görmüş, hak-
sızlığa uğramış.
merak:
endişe.
meslek:
gidiş, usul, yol.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
muhabere:
haberleşme.
muhafaza:
koruma.
münasebettar:
ilgili, alâkalı.
müracaat:
başvurma, da-
nışma.
müstesna:
istisna olan, hariç.
nevi:
çeşit.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
semere:
meyve, güzel netice.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tecrid-i mutlak:
hiç kimseyle
görüşememek, tam bir yalnız-
lık.
tılsım:
herkesin bilip çözeme-
diği gizli sır.
vazife-i kudsiye:
mukaddes
vazife, kutsal vazife.
vaziyet:
durum.
zerre:
en küçük parça, mole-
kül, atom.
1...,56,57,58,59,60,61,62,63,64,65 67,68,69,70,71,72,73,74,75,76,...1032
Powered by FlippingBook