derler: “said’in nüfuzu var. eserleri hem tesirli, hem
kesretlidir. ona temas eden, ona dost olur. öyle ise, onu
her şeyden tecrit etmek ve ihanet etmekle ve ehemmi-
yet vermemekle ve herkesi ondan kaçırmakla ve dostla-
rını ürkütmekle nüfuzunu kırmak lâzımdır” diye hükûme-
ti şaşırtır, beni de dehşetli sıkıntılara sokarlar.
Ben de derim:
“ey bu millet ve vatanı seven kardeşler! evet, o müna-
fıkların dedikleri gibi, nüfuz var. Fakat benim değil, bel-
ki risale-i nur’undur. Ve o kırılmaz; ona iliştikçe kuvvet-
leşir. Ve millet ve vatan aleyhinde hiçbir vakit istimal
edilmemiş ve edilmez ve edilemez. İki adliye, on sene fa-
sıla ile şiddetli ve hiddetli yirmi senelik evrakımı tetkikat
neticesinde, bir hakikî sebep cezamıza bulmaması, bu
davaya cerh edilmez bir şahittir.
“evet, eserler tesirlidir. Fakat, millet ve vatanın tam
menfaatine ve hiçbir zarar dokundurmadan yüz bin ada-
ma kuvvetli iman-ı tahkikî dersi vermekle, saadet ve ha-
yat-ı ebediyelerine tam hizmette tesirlidir. denizli Hapis-
hanesinde, kısmen ağır ceza ile mahkûm yüzler adam,
yalnız
MeyveRisalesi’
yle, gayet uslu ve mütedeyyin
suretine girmeleri; hatta iki üç adamı öldürenler, onun
dersiyle daha tahta bitini de öldürmekten çekinmeleri; ve
o hapishane müdürünün ikrarıyla, hapishanenin bir ter-
biye medresesi hükmünü alması, bu müddeaya reddedil-
mez bir senettir, bir hüccettir.
adliye:
mahkeme, yargılama işle-
riyle uğraşan daire.
aleyh:
karşı, karşıt.
cerh:
bir iddiayı, bir fikri çürütme.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehemmiyet:
önem, değer, kıymet.
| 50 | Emirdağ Lâhikası – ı
evrak:
arşiv.
fasıla:
ara.
gayet:
son derece.
hakikî:
gerçek, sahici.
hayat-ı ebediye:
ebedî ve
sonsuz hayat, ahiret hayatı.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
hizmet:
görev, vazife.
hüccet:
delil.
ihanet:
hainlik, kötülük etme.
ikrar:
tasdik ve kabul etme,
doğrulama.
iman-ı tahkikî:
tahkikî iman,
imana dair bütün meseleleri
inceleyip delil ve bürhan ile
inanma.
istimal:
kullanma.
kesret:
çokluk.
kısmen:
kısmî olarak, bir kı-
sım.
mahkûm:
hüküm giymiş, hü-
kümlü; mecbur, çaresiz.
medrese:
eğitim ve öğretim
kurumu.
menfaat:
fayda.
müddea:
iddia edilen şey, tez,
sav.
mütedeyyin:
dinin emirlerini
eksiksiz yerine getiren, dindar,
dine bağlı.
nüfuz:
söz geçirme, hüküm
sahibi olma.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
saadet:
mutluluk.
suret:
biçim, görünüş.
tecrit:
ayırma, bir tarafta
tutma, yalnız bırakma.
terbiye:
bilgi, saygı ve edep
öğrenme, öğretme.
tesir:
etki.
tetkikat:
araştırmalar, incele-
meler.