İmam-ı Ali’nin üç keramet-i gaybiyesiyle risale-i nur’-
dan haber vermesine dairdir. Bu sekiz parçayı Ankara
ehl-i Vukufu tetkik etmiş, itiraz etmemişler. Yalnız de-
mişler: “Bu yazılmamalı idi. keramet sahibi, kerametini
yazamaz.” Ben de onlara cevap verdim ki: “Bu benim
değil, risale-i nur’un kerametidir. risale-i nur ise,
kur’ân’ın malıdır ve tefsiridir” dedim; onlar sustular. de-
mek kabul ettiler.
gerçi bu çeşit ikramlar yazılmasaydı daha münasipti;
fakat, bu kadar hadsiz muarızlar ve çok kuvvetli ve kes-
retli düşmanlar karşısında az ve fakir ve zaif olan bizlere
kuvve-i maneviye ve gaybî imdat ve teşci ve sebat ve
metanet vermek için mecburiyet-i katiye oldu, ben de
yazdım. Benim benliğime bir hodfüruşluk verip suku-
tuma sebep olsa da ehemmiyeti yok. Bu hizmete, yani
ehl-i imanı dalâlet-i mutlakadan kurtarmaya, lüzum olsa,
dünyevî hayat gibi, uhrevî hayatımı da feda etmek bir sa-
adet bilirim. Binler dostlarım ve kardeşlerimin cennete
girmeleri için, cehennemi kabul ederim.
ì®í
Emirdağ Lâhikası – ı | 43 |
olma, azimlilik.
sukut:
değerden düşme, değerini
yitirme.
tefsîr:
Yorum, şerh.
teşci:
cesaret verme, cesaretlen-
dirme.
tetkik:
dikkatle araştırma, ince-
leme.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete ait.
zaif:
zayıf.
dair:
alakalı, ilgili.
dalâlet-i mutlaka:
mutlak da-
lâlet, sapıklık.
dünyevî:
dünyaya ait.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
ehl-i vukuf:
bir mesele hak-
kında bilgi ve yetki sahibi
olanlar, hâkimler.
fedâ:
uğruna verme.
gaybî:
görünmeyen.
gerçi:
her ne kadar...
haber:
bilgi, bilgilendirme.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hizmet:
görev, vazife.
hodfüruş:
kendini beğendir-
meye çalışan, övünen.
ikram:
bağış, ihsan.
imdat:
yardım.
itiraz:
direnme, karşı koyma.
keramet:
Allah’ın velî kulla-
rında görülen olağanüstü hâl-
ler veya tabiatüstü hâdiseler.
keramet-i gaybiye:
gaybla il-
gili keramet, istikbal ile alâkalı
keramet.
kesretli:
çokluğu olan, çok
fazla.
kuvve-i manevîye:
manevî
güç, moral.
mecburiyet-i kat’iye:
kat’î
mecburiyet, kesin zorunluluk,
kesin mecburiyet.
metanet:
metin olma, daya-
nıklılık, sağlamlık.
muarız:
muhalefet eden, karşı
çıkan, muhalif.
münasip:
uygun, yerinde.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
saadet:
mutluluk.
sebat:
sözünd durma, kararlı