Emirdağ Lâhikası - page 34

kalblerine kazandırıyor. Ve bu vazifeyi de yine mukaddes
kur’ân’ımızın ilham ve irşadıyla ve dersiyle ifa ediyor.
tefekkür-i imanî dersiyle, tabiiyyun ve maddiyyunun bo-
ğulduğu aynı meselelerde tevhid nurunu gösteriyor,
iman hakikatlerini madde âleminden temsiller ve deliller
göstererek izah ediyor. liselerde, üniversitelerde okutu-
lan ilim ve fenlerin aynı meselelerinde iman hakikatleri-
nin ispatını güneş zuhurunda gösteriyor.
Bu gibi çok cihetlerle risale-i nur bu zamanda ehl-i
iman ve İslâm için ön plânda ele alınması icap eden ehl-i
iman elinde manevî elmas bir kılıçtır. Asrın idrakine,
zamanın tefehhümüne, anlayışına hitap eden, ihtiyaca
en muvafık tarzı gösteren, ders veren ve doğrudan doğ-
ruya feyiz ve ilham tarikıyla ayetlerin yıldızlarından gelen
ders-i kur’ânîdir, küllî marifetullah bürhanlarıdır.
Asrımızın efkârının anlayışına ve idrakine hitap edici
mahiyeti ve kur’ân-ı Hakîm’in bu zamanın fehmine bir
dersi olması noktasından nur risaleleri, bilhassa bu
memlekette büyük ehemmiyet kazanmıştır. Asırlarca
kur’ân’a bayraktarlık yapan ve dünyayı diyanetiyle ışık-
landıran bu necip millet, yine dünyaya örnek, ahlâk ve
fazilette üstad olarak insanlığın geçirdiği müthiş buhran-
lardan halâs için çare-i necatı göstermektedir. Beşeriye-
ti dehşetli sadmelere uğratan, tehdit eden, anarşiliğin,
ifsat ve tahribin yegâne çaresi ancak ve ancak İlâhî, se-
mavî bir dinin ezelî ve ebedî hakikatleridir, hakikat-i İslâ-
miyet’tir. risale-i nur, hakikat-i İslâmiye ve kur’âniyeyi
âlem:
dünya.
anarşi:
her türlü düzen ve otori-
teye karşı koyarak karışıklığı mey-
dana getirme durumu.
bayraktar:
bayrak taşıyan, alem-
dar.
beşeriyet:
beşerîlik, insanlık.
buhran:
bir işin tehlikeli, karışık
bir hâl alması, bunalım, zor durum,
kriz.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
çare-i necat:
kurtuluş çaresi.
cihet:
yön, sebep, vesile.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
delil:
kanıt, tanık, burhan.
ders-i kur’ânî:
Kur’ân dersi,
Kur’ân’a ait ders.
diyanet:
dinî emirlere riayet, din-
darlık.
ebedî:
sonu olmayan, daimî, sü-
rekli.
efkâr:
düşünceler, fikirler, görüş-
ler.
ehemmiyet:
önem, değer, kıymet.
ehl-i iman:
inananlar, iman sahip-
leri.
elmas:
çok kıymetli bir mücevher.
ezelî:
ezel ile ilgili, öncesiz, baş-
langıçsız.
fazilet:
iyi ahlak, iffet, namus, iyi
huy.
fehim:
anlama, anlayış, kavrayış.
fen:
tecrübî, ispatla meydana gel-
miş ilimlere verilen genel ad.
feyiz:
ihsan, bağış, kerem.
hakikat:
gerçek, doğru.
hakikat-i islâmiye:
İslâmiyete ait
hakikat.
hakikat-i islâmiyet:
İslâmiyetin
aslı, esası, gerçeği.
halâs:
kurtarma.
hitap:
söylemde bulunmak, ko-
nuşmak.
icap:
gerekme hâli, gerekli olma.
idrak:
akıl erdirme, anlama, kav-
rama kabiliyeti.
ifa:
bir işi yapma, yerine getirme.
ifsat:
fesada uğratma, bozma, ka-
rışıklık çıkarma.
ilâhî:
Allah’la ilgili, Cenab-ı Hakka
dair.
ilham:
içe, gönüle doğma, kalbe
gelme, gönle doğan şey.
ilim:
bilgi, marifet.
irşat:
doğru yolu gösterme, gaf-
letten uyandırma.
küllî:
bütüne ait olan, umumî, ge-
nel.
kur’ân-ı hakîm:
her ayet ve su-
resinde sayısız hikmet ve faydalar
bulunan Kur’ân.
maddiyyun:
maddeyi ezeli ve
| 34 | Emirdağ Lâhikası – ı
ebedi kabul edenler.
mahiyet:
nitelik, tabiat, iç yüz,
esas.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
marifetullah:
Allah’ı tanıma,
anlama, bilme.
mesele:
konu.
mukaddes:
takdis edilmiş,
kutsal, aziz, temiz.
müthiş:
dehşet veren, ürkü-
ten, dehşetli, korkunç.
muvafık:
uygun, uyar, müna-
sip.
necip:
asil, soylu kimse.
Nur:
Risale-i Nur eserleri.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sadme:
ansızın başa gelen ve
sarsan belâ, felâket.
semavî:
Allah tarafından olan,
İlâhî.
tabiiyyun:
tabiatçılar, mater-
yalistler, tabiata tapanlar.
tahrip:
harap etme, yıkma,
bozma.
tarik:
yol, meslek, seçilen tarz.
tefehhüm:
fehmetme, farkına
varmak, idrâk eylemek.
tefekkür-i imanî:
imanla ilgili,
imanî tefekkür, iman gözlü-
ğüyle bakıp tefekkür etme,
imanı kuvvetlendirici düşün-
celer.
tehdit:
korkutma, gözdağı
verme.
temsil:
örnek, misal.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
üstat:
öğretici, öğretmen.
vazife:
görev.
yegâne:
biricik, tek, yalnız.
zuhur:
görünme, belli olma,
ortaya çıkma.
1...,24,25,26,27,28,29,30,31,32,33 35,36,37,38,39,40,41,42,43,44,...1032
Powered by FlippingBook