dini ve mukaddesatı alet ederek devletin emniyetini ihlâ-
le teşvik etmek veya cemiyet kurmak kastında olduğunu
gösterir bir sarahat, emare olmadığı…
“Mevkuflardan said nursî’nin mensuplarına gelince:
onlar, said nursî’nin ilmî ve vâkıfâne eserlerine din me-
selelerini ve kur’ân hakikatlerini öğreneceğiz diye peşi-
ne düşmüşler ve bunlar, hüsn-i niyet sahibi olup, sırf di-
nî itikat yönünden said’e ve okudukları risalelere bağlılık
göstermişler. Bu maksatla yaptıkları muhabere mektup-
larının münderecatında, hükûmete karşı kötü maksat
beslemedikleri ve bir cemiyet veya tarikat kurmak fikriy-
le hareket etmedikleri anlaşılmış olduğuna mütedair ol-
duğu görülmüş; ve her ne kadar evrak arasında mevcut
sorgu hâkimliğince denizli ehl-i vukuf raporunda said
nursî’nin bazı âsârından istidlâl tarikıyla ve mesnedsiz
olarak kendisinin ve mensuplarının hükûmete karşı kötü
bir maksat besledikleri beyan olunmakta ise de, evrak-ı
tahkikiye münderecatında ve şuhudun maznunlara atfen
ve isnat olunan ef’al hakkında adem-i malûmat beyan et-
melerine ve Ankara Ağır Ceza Mahkemesince yaptırılan
ehl-i vukuf raporu mahiyet ve münderecatına göre şa-
yan-ı ihticac ve iltifat görülmemiş; ve esasen, maznunla-
rın ekseriyet-i azamîsi okumak yazmaktan âciz bulun-
muş, diğer kısmı da kendilerini ibadet ve taate vermiş ol-
dukları; binaenaleyh, devletin emniyetini ihlâl edecek
mahiyet arz edecek şerait ve evsafı haiz kimselerden
olmadıkları tezahür ve tahakkuk etmiş ve mahkemenin
kanaat-i vicdaniyesi de bu merkezde tecelli ve tahassul
Emirdağ Lâhikası – ı | 47 |
sedilmiş, tutuklu.
muhabere:
haberleşme.
mukaddesat:
mukaddes, kutsal,
temiz ve yüce olan şeyler.
münderecat:
içerisinde olanlar.
mütedair:
dolayı, üzerine, dair, ait,
ilişik, için.
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını mey-
dana getiren kitaplardaki her bir
bağımsız bölüm.
sarahat:
sarihlik, açıklık, belirlilik.
şayan-ı ihticac:
delil olmaya, ve-
sika gösterilmeye, şahitlik etmeye
değer, şahitliğe lâyık.
şerait:
şartlar.
şuhut:
şahitler, tanıklar.
taat:
itaat etme, Allah’ın emirlerini
yerine getirip yasaklarından ka-
çınma.
tahakkuk:
gerçekleşme, kesin-
leşme.
tahassul:
hasıl olma, sonuç olarak
çıkma.
tarik:
yol.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için şey-
hin gözetiminde müridin takip
edeceği terbiye usul ve yolu.
tecelli:
belirme, bilinme, görünme.
tezahür:
görünme, belirme, or-
taya çıkma.
vâkıfâne:
vakıf olarak, bilen kim-
seye yakışır şekilde, bilerek.
arz:
gösterme, durumuna
gelme.
asar:
eserler.
atfen:
atıf olarak, birisinin
adına, birisine yükleyerek.
beyan:
anlatma, açıklama.
binaenaleyh:
bundan dolayı,
bunun üzerine.
cemiyet:
topluluk, birlik.
ef’al:
fiiller, işler.
ehl-i vukuf:
bir mesele hak-
kında bilgi ve yetki sahibi
olanlar.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
emniyet:
güvenlik; polis teş-
kilatı.
esasen:
aslında, temelinde,
doğrusu.
evrak:
arşiv.
evsaf:
vasıflar, nitelikler, özel-
likler.
haiz:
taşıyan.
hakikat:
gerçek, doğru.
hüsn-i niyet:
iyi niyet, temiz
kalplilik.
ihlâl:
bozma, zarar verme.
iltifat:
güzel sözler söyleyerek
birini samimî olarak okşama.
isnat:
dayandırma.
istidlâl:
ayartmaya, yoldan çı-
karmaya çalışma.
itikat:
inanç, iman.
kanaat-i vicdaniye:
vicdanî
kanaat, vicdana ait fikir.
kast:
niyet, düşünce.
mahiyet:
aslı, esası, niteliği.
maksat:
kast, amaç, düşünce.
maznun:
zan altında bulunan,
kendisinden şüphe edilen.
mensup:
bir şeye veya kim-
seye bağlı olan, üye.
mesele:
konu.
mesnet:
dayanılacak şey, da-
yanak, dayanılan.
mevkuf:
tevkif edilmiş, hap-