Emirdağ Lâhikası - page 51

“evet, beni her şeyden tecrit etmek, işkenceli bir azap
ve katmerli bir zulümdür ve bu millete gadirli bir hıyanet-
tir. Çünkü, otuz kırk sene, hayatımı bu millet içinde ge-
çirdiğim hâlde, temasımdan hiç zarar görmediğine ve bu
dindar millet çok muhtaç olduğu kuvve-i maneviye ve
teselli ve kuvvet-i imaniye menfaatini gördüğüne kat’î bir
delili; bu kadar aleyhimde olan şiddetli propagandalara
bakmayarak her tarafta risale-i nur’a fevkalâde tevec-
cüh ve rağbet göstermeleri –hatta itiraf ederim– yüz de-
rece haddimden ziyade lâyık olmadığım büyük iltifat et-
mesidir.”
Ben işittim ki, benim iaşeme ve istirahatime buradaki
hükûmet müracaat etmiş, kabul cevabı gelmiş. Ben bun-
ların insaniyetine teşekkürle beraber, derim:
“en ziyade muhtaç olduğum ve hayatımda en esaslı
düstur olan, hürriyetimdir. Asılsız evham yüzünden, em-
salsiz bir tarzda hürriyetimin kayıtlar ve istibdatlar altına
alınması, beni hayattan cidden usandırıyor. değil hapis
ve zindanı, belki kabri bu hâle tercih ederim. Fakat, hiz-
met-i imaniyede ziyade meşakkat ise ziyade sevaba se-
bep olması bana sabır ve tahammül verir. Madem bu in-
saniyetli zatlar benim hakkımda zulmü istemiyorlar; en
evvel benim meşru dairedeki hürriyetime dokundurma-
sınlar. Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam.
“evet, on dokuz sene bu gurbette yalnız iki yüz bank-
not ile, şiddetli bir iktisat ve kuvvetli bir riyazet içinde
kendini idare ederek, hürriyetini ve izzet-i ilmiyesini
Emirdağ Lâhikası – ı | 51 |
kuvve-i manevîye:
manevî güç,
moral.
lâyık:
yakışan, yaraşır, yakışır.
madem:
değil mi ki.
meşakkat:
zahmet, sıkıntı, güçlük,
zorluk.
meşru:
şeriata uygun, şeriatın mü-
saade ettiği şey.
muhtaç:
gerek duyan.
müracaat:
başvurma, danışma.
propaganda:
bir inanç, düşünce,
doktrin vb. ni başkalarına tanıt-
mak, benimsetmek amacını gü-
den ve çeşitli vasıtalarla yapılan
faaliyet.
rağbet:
itibar etme, değer verme.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
riyazet:
nefsi terbiye, dünya lez-
zetlerinden ve rahatından sa-
kınma; perhizle, kanaatle yaşama.
sabır:
sabır, dayanma, katlanma,
zorluklara dayanma gücü.
tahammül:
zora dayanma, kötü
ve güç durumlara karşı koyabilme,
katlanma.
tarz:
biçim, şekil.
tecrit:
ayırma, bir tarafta tutma,
yalnız bırakma.
teselli:
avutma, acısını dindirme.
teveccüh:
yönelme, sevgi, ilgi.
zindan:
hapishane.
ziyade:
fazlasıyla.
zulüm:
haksızlık, eziyet, işkence.
aleyh:
karşı, karşıt.
azap:
eziyet, işkence.
banknot:
kâğıt bir lira.
cidden:
ciddî olarak, gerçek
olarak.
delil:
kanıt, tanık, burhan.
dindar:
dinin emirlerini yerine
getiren.
düstur:
kanun, kural, esas.
emsalsiz:
benzersiz.
evham:
vehimler, zanlar, ku-
runtular.
evvel:
önce.
fevkalâde:
olağanüstü.
gadir:
zulüm, hainlik.
gurbet:
gariplik, yabancılık.
hâle:
durum, vaziyet.
hıyanet:
hainlik, kendine olan
güveni kötüye kullanma.
hizmet-i imaniye:
iman ve
Kur’an hakikatlerinin ikna edici
ve ilmî delillerle anlaşılmasına
hizmet etme.
iaşe:
geçindirme, besleme, ye-
dirip içirme.
idare:
geçim.
iktisat:
tutum, biriktirme, ar-
tırma, tasarruf.
iltifat:
güzel sözler söyleyerek
birini samimî olarak okşama.
insaniyet:
insanlık, bütün in-
sanlar.
istibdat:
hak ve hukuku tanı-
mama, keyfî uygulama, zulüm
ve tahakküm.
istirahat:
dinlenme, rahat-
lama.
izzet-i ilmiye:
ilmin izzeti, il-
min gerektirdiği ağırbaşlılık.
kabir:
mezar.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
katmer:
üst üste katlanmış,
kat olmuş, kat kat bükülmüş
nesne.
1...,41,42,43,44,45,46,47,48,49,50 52,53,54,55,56,57,58,59,60,61,...1032
Powered by FlippingBook