Emirdağ Lâhikası - page 53

Her ne ise, bunlar gibi çok acı numuneler var. Fakat
en manasızı budur ki, beni konuşturmamak için, hizme-
timde bir çocukla bir hastalıklı adamdan başka herkesi
ürkütüp, benden kaçırtmalarıdır.
Ben de derim:
“on adamın benden çekinmeleri yerine, on binler,
belki yüz binler Müslüman, risale-i nur’un dersine hiçbir
mâniye ehemmiyet vermeyerek devam ediyorlar. Hem
bu memlekette, hem hariç âlem-i İslâm’da çok kuvvetli
hakikatleri ve çok kıymetli faideleri için tam bir revaçla
intişar eden risale-i nur’un binler nüshalarından herbiri,
benim yerimde benden mükemmel konuşuyor. Benim
susmamla, onlar susmaz ve susturulmazlar.
“Hem, madem mahkemece ispat edilmiş ki; yirmi se-
neden beri siyasetle alâkamı kestiğim ve hiçbir emare
aksine zuhur etmediği hâlde elbette benimle görüşenden
tevehhüm etmek pek manasızdır.
(HaşİYe)
ì®í
Emirdağ Lâhikası – ı | 53 |
HaşİYe:
GaripveAcaipBirHâdise
: Bu ayda bir gün avluya indim, bak-
tım. gelen kar üstünde, risale-i nur'un eczalarında tevafukatına işaret
eden boyalar, kırmızı-sarı mürekkepler misillü, o karın üstünde serpilmiş
katreler ve noktalar var. Çok hayret ettim. sair yerlere baktım, avlumdan
başka yerlerde yoktu. endişe ettim, kalben dedim: “risale-i nur umum
memleketle, belki kur’ân hesabına küre-i arzla o derece alâkadardır ki,
onun başına gelen belâdan, musibetten bulutlar dahi kan ağlıyorlar.” Bir-
iki adam çağırdım; onlar da hayret ettiler. Benim endişe ve telâşımı
gören hane sahibinin biraderzadesi Mehmed efendi zannetti ki, ben ka-
rın çokluğundan yolu kapamasından telâş ediyorum. Ben yukarı çıktıktan
sonra yolu açmak için o karı iki tarafa atıp, o işaretli manidar kırmızı,
Â
acaip:
şaşırtıcı.
alâka:
ilgi, ilişki, yakınlık.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
belâ:
kötülük, afet.
biraderzade:
kardeş çocuğu.
ecza:
parça, kısım.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
garip:
tuhaf, çok ender görü-
len.
hakikat:
gerçek, doğru.
hariç:
dışında.
haşiye:
dipnot.
hizmet:
bir uğurda bir işin ya-
pılması için çalışma, o iş için
gayret gösterme, çabalama.
intişar:
yayınlanma, neşrolma.
ispat:
kanıtlama, doğrulama.
katre:
damla.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
madem:
değil mi ki.
mana:
anlam.
mâni:
engel, mania, set.
manidar:
anlamlı.
misillü:
benzeri.
musibet:
sıkıntı, fenalık.
numune:
örnek.
nüsha:
suret.
revaç:
rağbet, kıymet, değer.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
tevafukat:
bir şeye denk ve
uygun gelmeler.
tevehhüm:
vehmine kapıl-
mak, öyle zannetmek.
zuhur:
ortaya çıkma.
1...,43,44,45,46,47,48,49,50,51,52 54,55,56,57,58,59,60,61,62,63,...1032
Powered by FlippingBook