ihtiyarlar dualarıyla bize yardım etmelerine pek ziyade
ihtiyacımız var. İnşallah daha hiçbir fırtına sizleri sarsma-
yacak, çelik gibi metanetiniz kırılmayacak.
ì®í
Œ
18
œ
(2)
o
¬o
JÉn
cn
ôn
Hn
h$G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µr
«n
?n
Y o
?n
Ós
°ùdn
G
(1)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
[Hem manevî, hem maddî birkaç cihette sorulan bir suale
mecburiyet tahtında bir cevaptır.]
sua l
:
“neden, ne dâhilde, ne hariçte bulunan cere-
yanlara ve bilhassa siyasetli cemaatlere hiçbir alâka pey-
da etmiyorsun? Ve risale-i nur ve şakirtlerini mümkün
olduğu kadar o cereyanlara temastan men ediyorsun?
Hâlbuki, eğer temas etsen ve alâkadar olsan, birden,
binler adam risale-i nur dairesine girip, parlak hakikat-
lerini neşredeceklerdi. Hem bu kadar sebepsiz sıkıntılara
hedef olmayacaktın.”
El cevap:
Bu alâkasızlık ve içtinabın en ehemmiyetli
sebebi: Mesleğimizin esası olan ihlâs bizi men ediyor.
Çünkü, bu gaflet zamanında, hususan tarafgirâne mefkû-
reler sahibi, her şeyi kendi mesleğine alet ederek, hatta
dinini ve uhrevî harekâtını da, o dünyevî mesleğe bir nevi
alet hükmüne getiriyor. Hâlbuki, hakaik-ı imaniye ve
hizmet-i nuriye-i kudsiye, kâinatta hiçbir şeye alet ola-
maz. rıza-i İlâhîden başka bir gayesi olamaz. Hâlbuki,
alâka:
ilgi, ilişki. bağ.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, münasebetli,
bağlı.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
bilhassa:
özellikle.
cemaat:
topluluk.
cereyan:
fikir, sanat, siyaset ha-
reketi.
cihet:
yön, sebep, vesile.
dâhil:
içeri, iç.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
dünyevî:
dünyaya ait.
ehemmiyetli:
önemli.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesizlik, Al-
lah’tan uzaklaşıp nefsin arzularına
dalmak.
hakaik-ı imaniye:
imana ait ha-
kikatler, imanî gerçekler.
hakikat:
gerçek, doğru.
harekât:
hareketler, devinimler.
hariç:
dışarıda.
hizmet-i Nuriye-i kutsiye:
Risâle-
i Nur’un mukaddes hizmeti.
hükmüne:
yerine, değerine.
hususan:
bilhassa, özellikle.
içtinap:
çekinme, sakınma, uzak
durma.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli başka
bir karşılık beklemeksizin, sırf Al-
lah rızası için yapma.
inşaallah:
Allah izin verirse.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
maddî:
madde ile alâkalı.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mecburiyet:
mecbur olma,
zarurîlik durumu, zorunluluk.
mefkure:
ülkü, gaye olan şey.
men:
yasak etme, engelleme.
meslek:
gidiş, usul, yol.
metanet:
metin olma, daya-
nıklılık; gayret.
muhterem:
saygı değer, hür-
mete layık, saygın.
neşir:
yayım, yayın.
nevi:
çeşit.
peyda:
kurma, sağlama.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
rıza-i ilâhî:
Allah’ın rızası, hoş-
nutluğu.
şakirt:
talebe, öğrenci.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
sual:
soru.
taht:
makam.
tarafgirâne:
taraf tutarcasına,
bir tarafı destekleyerek.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait.
ziyade:
çok, fazla.
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
2.
Allah'ın selâm, rahmet ve berekâtı üzerinize olsun.
| 82 | Emirdağ Lâhikası – ı