muvakkat tevakkuftan müteessir olmasınlar. Benim ve
bizim nazarımızda onlar eski mevkilerini tam muhafaza
ediyorlar.
Başta risale-i nur’un fıtrî talebeleri masum çocuklar
demiştik. İşte bir numunesi, bu mektubumu rahatsızlık-
tan kendim yazamadığım için, ben söyleyip yeni hurufla
yazan Ceylân, biri de ona mektup yazan masum küçük
Ali, biri de bu defa bana kâmilâne ve müdakkikane mek-
tup yazan Medrese-i nuriyenin küçük şakirdi küçük
Mehmed’dir. Ben de onlara “Barekâllah, bahtiyar ço-
cuklar” derim, peder ve validelerini de tebrik ederim.
ì®í
Œ
21
œ
[Birsualemecburîcevabıntetimmesidir.]
(2)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
r
Ån
°T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Bu yaz mevsimi, gaflet zamanı ve derd-i maîşet meş-
galesi hengâmı ve şuhur-i selâsenin çok sevaplı ibadet
vakti ve zemin yüzündeki fırtınaların silâhla değil, diplo-
matlıkla çarpışmaları zamanı olduğu cihetle, gayet kuv-
vetli bir metanet ve vazife-i nuriye-i kudsiyede bir sebat
olmazsa, risale-i nur’un hizmeti zararına bir atalet, bir
fütur ve tevakkuf başlar.
Emirdağ Lâhikası – ı | 89 |
olunan şey.
metanet:
metin olma, dayanıklılık;
gayret.
mevki:
yer, makam.
müdakkikane:
dikkatlice, inceden
inceye araştırarak.
muhafaza:
koruma.
müteessir:
üzgün.
muvakkat:
geçici.
nazar:
bakış, nezdinde.
numune:
örnek.
peder:
baba.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
şakirt:
talebe, öğrenci.
sebat:
sabit durma, kararlılık.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
sual:
soru.
şuhur-i selâse:
Üç Aylar; recep,
şaban ve ramazan.
talebe:
istekli, öğrenici.
tetimme:
bir konuyu veya eseri
tamamlamak için eklenen kısım,
ek.
tevakkuf:
duraklama, durma, eğ-
lenme.
valide:
ana, anne.
vazife-i nuriye-i kudsiye:
Mukad-
des Risale-i Nur vazifesi, görevi.
zemin:
yer.
atalet:
tembellik.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
bahtiyar:
bahtlı, talihli, mutlu.
bârekâllah:
Allah mübarek et-
sin, hayırlı ve bereketli olsun.
cihet:
yön, sebep, vesile.
defa:
kere, kez, yol.
derd-i maişet:
geçim derdi ve
zorluğu, geçim sıkıntısı.
diplomat:
diplomasi mesle-
ğine mensup.
fıtrî:
tabiî, yaratılıştaki, doğuş-
tan olan.
fütur:
zayıflık, gevşeklik,
usanç.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesiz-
lik, Allah’tan uzaklaşıp nefsin
arzularına dalmak.
gayet:
son derece.
hengâm:
zaman, sıra.
hizmet:
görev, vazife.
huruf:
harfler.
kâmilâne:
kâmil bir şekilde,
olgunluk ve mükemmellik
içinde.
masum:
suçsuz, günahsız, saf,
temiz.
mecburî:
zorunlu.
medrese-i Nuriye:
nur med-
resesi; Risale-i Nur’ların okun-
duğu yerler.
meşgale:
iş, uğraş, meşgul
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)