dedim: “Bu misafir niçin geldi?” tam bir saat bana bak-
tı, uçmadı, ürkmedi. Ben de okuyordum; ekmek bırak-
tım, yemedi. Yine kapıyı açtım, çıktım, yarım dakikada
geldim, o misafir kayboldu.
sonra bana hizmet eden çocuk geldi, dedi ki: “Ben bu
gece gördüm ki, Hafız Ali’nin kardeşi yanımıza gelmiş.”
Ben de dedim: “Hafız Ali ve Hüsrev gibi bir kardeşi-
miz buraya gelecek.”
Aynı günde, iki saat sonra çocuk geldi, dedi: Hafız
Mustafa geldi; hem risale-i nur’un serbestiyetinin müj-
desini, hem mahkemedeki kitaplarımı da kısmen getirdi;
hem serçe kuşunun ve senin, hem kuddüs kuşunun tabi-
rini ispat etti –ki, tesadüf olmadığını ispat etti.
Acaba, emsalsiz bir tarzda hem serçe kuşu acip bir su-
rette, hem kuddüs kuşu garip bir surette gelip bakması,
sonra kaybolması ve masum çocuğun rüyası tam tamına
çıkması, risale-i nur’un Hafız Mustafa gibi bir zatın eliy-
le buraya gelmesinin aynı zamanına tevafuku hiç tesadüf
olabilir mi? Hiçbir ihtimali var mı ki, bir beşaret-i gaybi-
ye olmasın?
evet, bu mesele, küçük bir mesele değil; kâinat ve
hayvanat ile alâkadardır. Ben risale-i nur’un bir şakirdi
olmak itibarıyla, kendi hisseme düşen bu kâr ve netice-
yi, binler altın lira kadar kazancım var kanaat ediyorum.
Başka yüz binler risale-i nur Şakirtleri ve takviye-i ima-
na muhtaç ehl-i imanın istifadeleri buna kıyas edilsin.
Emirdağ Lâhikası – ı | 95 |
ve serbest olma hâli.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tabir:
ifade, söz.
takviye-i iman:
iman takviyesi,
inancın kuvvetlenmesi.
tarz:
biçim, şekil.
tesadüf:
rastlantı.
tevafuk:
uyma, uygunluk, birbi-
rine denk gelme.
zat:
şahsiyet.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
beşaret-i gaybiye:
gayptan
gelen müjde.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
emsalsiz:
benzersiz.
garip:
tuhaf, hayret verici.
hayvanat:
hayvanlar.
hisse:
pay, nasip.
hizmet:
birinin işini görme, bir
kimsenin hesabına veya men-
faatine iş görme.
ihtimal:
olabilirlik.
ispat:
kanıtlama, doğrulama.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler.
kanaat:
inanma.
kısmen:
kısmî olarak, bir kı-
sım.
kıyas:
karşılaştırma, bir şeyi
başka bir şeye benzeterek hü-
küm verme.
kuddüs:
kusur, eksiklik ve
noksanlıktan, temiz olan, fazi-
let ve güzelliklerle övülen,
noksanlığı gerektirecek şey-
lerden son derece münezzeh
olan, izzet ve kibriya sahibi Al-
lah.
masum:
suçsuz, günahsız, saf,
temiz.
mesele:
konu.
muhtaç:
gerek duyan.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
rüya:
uyku sırasında görülen
şey, uyku sırasında zihinde ge-
çen hayaller, misalî âlem, düş.
şakirt:
talebe, öğrenci.
serbestiyet:
serbestlik, rahat