Emirdağ Lâhikası - page 91

Bu ayet
(1)
r
ºo
àr
jn
ón
àr
gG Gn
Pp
G s
?n
°V r
øn
e r
ºo
c t
Qo
ón
j n
ve usul-i İslâmi-
yetin ehemmiyetli bir düsturu olan
o
¬n
do
ôn
¶r
æo
j n
’ p
Qn
ôs
°†dÉp
H ?/
VGs
ôdn
G
.
Yani,
“Başkasınındalâletisizinhidayetinizezararetmez;
sizler,lüzumsuzonlarındalâletleriylemeşgulolmayasınız”
düsturun manası, “
Zararakendirazıolanınlehindebakıl-
maz,onaşefkatedipacınmaz
.”
Madem bu ayet ve bu düstur, bizi, zarara bilerek razı
olanlara acımaktan men ediyor; biz de bütün kuvvetimiz
ve merakımızla, vaktimizi kudsî vazifeye hasretmeliyiz,
onun haricindekileri malâyanî bilip, vaktimizi zayi etme-
meliyiz. Çünkü elimizde nur var, topuz yoktur. Biz teca-
vüz edemeyiz. Bize tecavüz edilse, nur gösteririz. Vazi-
yetimiz bir nevi nuranî müdafaadır.
Butetimmeninyazılmasınınsebeplerindenbirisi:
risale-i nur’un bir talebesini tecrübe ettim. Acaba bu
heyecan, şimdiki siyasete karşı ne fikirdedir diye, Boğaz-
lar hakkında bir boşboğazlığı münasebetiyle bir iki şey
sordum. Baktım, alâkadarâne ve bilerek cevap verdi.
kalben, “Yazık!” dedim. “Bu vazife-i nuriyede zararı ola-
cak.” sonra şiddetle ikaz ettim.
(2)
p
án
°SÉn
«°u
ùdGn
h p
¿Én
£r
«°s
ûdG n
øp
e $Ép
H o
Pƒo
Yn
G
bir düsturumuz vardır.
eğer insanlara acıyorsan, geçmiş düstur onlara merha-
mete liyakatini selb ediyor. Cennet adamlar istediği gibi,
cehennem de adam ister.
Emirdağ Lâhikası – ı | 91 |
münasebet:
vesile, alâka, bağ.
nevi:
çeşit.
nur:
aydınlık, parıltı, parlaklık, ziya,
ışık, şule.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak, mü-
nevver.
razı:
rıza gösteren, hoşnut olan.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
şefkat:
karşılıksız sevgi besleme,
içten ve karşılıksız merhamet.
selp:
ortadan kaldırma, iptal etme;
olumsuzlaştırma.
talebe:
istekli, öğrenici.
tecavüz:
saldırma, sınırını aşma.
tecrübe:
deneyim, sınama, sınav,
imtihan.
tetimme:
bir konuyu veya eseri
tamamlamak için eklenen kısım,
ek.
usul-i islâmiyet:
İslâmiyet’in pren-
sipleri, usulleri.
vazife:
görev.
vazife-i nuriye:
Risale-i Nur vazi-
fesi, hizmeti.
vaziyet:
durum.
zayi:
yitik, zarar, ziyan.
1.
Maide Suresi: 105. (Manası yani’den sonraki ilk tırnak içinde verilmiş.)
2.
Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allah’a sığınırım.
alâkadarâne:
ilgilenerek,
alâka göstererek.
ayet:
Kur’an’ın her bir cüm-
lesi.
dalâlet:
azgınlık, sapıklık.
düstur:
kanun, kural, esas.
ehemmiyetli:
önemli.
hariç:
dışında.
hasr:
yalnız bir şeye mahsus
kılma, vakfetme.
hidayet:
doğru inanç ve yaşa-
yış üzere olmak.
ikaz:
uyarı.
kalben:
kalp ile, kalpten, sa-
mimî, içten, gönülden, yürek-
ten, kendi kendine, can ü gö-
nülden.
kudsî:
mukaddes, yüce.
leh:
onun tarafına, ondan
yana, birinin faydası için yapı-
lan hareket.
liyakat:
layık olma, ehliyet.
madem:
değil mi ki.
malâyani:
manasız, faydasız,
boş (şey).
mana:
anlam.
men:
yasak etme, engelleme.
merak:
endişe.
merhamet:
acımak, şefkat
göstermek, korumak, esirge-
mek.
meşgul:
ilgilenen, uğraşan.
müdafaa:
savunma, koruma.
1...,81,82,83,84,85,86,87,88,89,90 92,93,94,95,96,97,98,99,100,101,...1032
Powered by FlippingBook