Emirdağ Lâhikası - page 81

hüsn-i teveccüh göstermesiyle ve buralarda dahi aynı hâl
başlaması, garazkârların evhamına dokunmasıdır.
Üçüncüsü:
Malûm ölmüş adamın hesabına, benden
intikamını almak için Afyon Valisinin garazkârâne baha-
neleridir. Fakat, kader-i İlâhî, onların bu zulümlerini hak-
kımızda merhametlere ve maslahatlara çeviriyor. siz
merak etmeyiniz. Bir maslahat şudur ki: onlar, yalnız
risale-i nur yerinde beni susturuyorlar. Hâlbuki, benim
bedelime risale-i nur yüzer dillerle ve şakirtleri binler li-
sanlarıyla mükemmel konuşuyorlar, bu nurları zulmetli
kafalara ders veriyorlar. en büyük memurların onlara
gönderilen risale-i nur’un müdafaası olan
Meyve
’nin te-
siriyle başka risaleleri de –bilhassa
Hüccetullâhü’l-Baliğ
a
mecmuasını– kemal-i merakla tetkik etmeye başlamaları,
onların inatlarını kırdığına çok emareler var.
evet, nasıl ki, onlar şahsımla meşgul olmaları risale-i
nur’un bir derece serbestiyetine ve intişarına faydadır;
öyle de, kardeşlerimle görüştürmemek dahi ehemmiyet-
li bir maslahattır. Hatta, bir defa görüşmek için yüz lira-
sını sarf edip buraya kadar gelen bir kardeşimizin görüş-
meden geri gitmesi, tam bir maslahat oldu. eğer kapı
açılsa, her taraftan ziyaretçi tehacümüyle, hem garazkâr
ve vehhamların evhamına dokunmak ihtimali, hem sırr-ı
ihlâsa ve mesleğimiz olan prensibimize zararı bulunması
cihetiyle bu tecridim, hakkımızda bir inayettir.
Bu şuhur-i mübarekede kazanç bire yüzdür. Mübarek
kardeşlerim ricalen ve nisaen ve masumlar ve muhterem
Emirdağ Lâhikası – ı | 81 |
rical:
erkekler.
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını mey-
dana getiren kitaplardaki her bir
bağımsız bölüm.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
şakirt:
talebe, öğrenci.
sarf:
harcama.
serbestiyet:
serbestlik, rahat ve
serbest olma hâli.
sırr-ı ihlâs:
samimiyetin, doğrulu-
ğun sırrı.
şuhur-i mübareke:
mübarek ay-
lar.
tecrit:
ayırma, bir tarafta tutma,
yalnız bırakma.
tehacüm:
hücum etme, saldırma.
tesir:
etki.
tetkik:
dikkatle araştırma, ince-
leme.
vehham:
çok şüphe ve vesvese
eden, çok kuruntulu; vehimli, ku-
runtulu.
zulmet:
karanlık, Allah’ın nurun-
dan mahrum olma hâli.
zulüm:
haksızlık, eziyet, işkence.
bahane:
vesile, sebep.
bedel:
yerine, adına, namına.
bilhassa:
özellikle.
cihet:
yön, sebep, vesile.
defa:
kere, kez, yol.
ehemmiyetli:
önemli.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
evham:
vehimler, zanlar, ku-
runtular.
garazkâr:
haset eden, kin gü-
den, kötü kasıt sahibi.
garazkârâne:
garez ve düş-
manlığa kapılarak, garazkâr-
lıkla, düşmancasına.
hüsn-i teveccüh:
iyi karşılan-
mak ve alâka görmek.
ihtimal:
olabilirlik.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
intikam:
öç alma.
intişar:
yayınlanma, neşrolma.
kader-i ilâhî:
İlâhî kader, Al-
lah’ın kader kanunu.
kemal-i merak:
merakın son
derecesi, tam bir merak.
lisan:
dil.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
maslahat:
uygun iş, faydalı iş.
masum:
küçük çocuk.
mecmua:
toplanıp, biriktiril-
miş, düzenlenmiş yazıların
hepsi.
merak:
endişe.
merhamet:
acımak, şefkat
göstermek, korumak, esirge-
mek.
meşgul:
ilgilenen, uğraşan.
meslek:
gidiş, usul, tarz.
muhterem:
saygıdeğer, hür-
mete lâyık.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
müdafaa:
savunma, koruma.
nisâ:
kadınlar.
prensip:
temel fikir, temel
bilgi, esas, ilke.
1...,71,72,73,74,75,76,77,78,79,80 82,83,84,85,86,87,88,89,90,91,...1032
Powered by FlippingBook